BİLGİ Vefa nedir? itikat ve imana Dair...

HANIMAĞA

EMEKLİ ADMİN
Nisan Forum
Katılım
13 May 2012
Mesajlar
35,477
Tepkime puanı
8,888
Puanları
250
Vefa nedir? itikat ve imana Dair...



f82nsletcj1.jpg

Neydi Vefa?…
Unutmamaktı…
Zor günde sırt dönmemek,
Kapıları örtmemekti…
Dostun ağlarken gülmemek,
Her acıya onunla göğüs germekti vefa…
Laf değil…
Vefa ne bir semt, Ne de sadece apartman adı,
Vefa dostunla hemhal olmaktı…
Yaralıya merhem,
Susuza su…
Ve Vefa “Anlamak”…

Bir Diken İçin Bir Gülü Atmamaktı…

Vefa, sevilen veya sevilmesi gereken kimselere verilen değerin bir nişanesidir, dostluk borcudur. Vefa, sözünün eri olmaktır, hatırlamaktır, iyiliği unutmamaktır, kendi sorumluluğunu hissetmektir. Vefa, Müslümanın en belirgin özelliklerindendir. Allah insanı, iman ve amel noktasından sözünü tutacak fıtratta yaratmıştır. Vefasızlık bu anlamda fıtrata ters düşmektir.

Vefa, sevgide devamlılık demektir. Vefa demek, ihtiyaç hâlinde ona yardım etmektir. Arkadaş, öldükten sonra, onun çoluk çocuğunu, yakınlarını sevmek, onlarla ilgiyi kesmemek de vefadandır. Müslüman vefakâr olur. Vefakâr olmanın, yani sırf Allah rızası için sevmenin mükafatı büyüktür.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette hiç bir himayenin bulunmadığı zaman, Allahü teâlânın himayesinde bulunacak yedi kişiden biri, birbirini [sırf Allah rızası için] sevenlerdir.) [Buhari]

Vefa, dostlukta, bağlılıkta sebat etmektir. Arkadaşa yaptığı iyiliği az görmek, onun yaptığını çok bilmek vefadandır.

Vefa demek, gerek hayatta iken ve gerekse öldükten sonra sevgi ve ilgiyi devam ettirmek demektir. Ölen bir kimseye az bir vefa göstermek, hayatta yapılan çok iyiliklerden daha makbuldür. Çünkü insan, hayattaki arkadaşına bir iyilik edince, belki bir karşılık bekleyebilir. Öldükten sonra yapılacak iyiliğe riya karışması zor olur. Ölüler için dua ve istigfar edilir. Yapılan iyiliklerin sevabı bağışlanır. Hayattaki akrabalarına, dostlarına iyilik edilir. Peygamber efendimiz, ihtiyar bir kadına ikramda bulundu. Sebebini soranlara, (Bu kadın, Hatice hayatta iken bize gelir giderdi. Ahde vefa, dindendir) buyurdu.

Vefanın gereğindendir ki, insan sevdiği arkadaşının dostlarını, akrabalarını da sevip haklarını gözetmelidir! Çünkü insan, yakınlarına gösterilen ilgiye daha çok memnun olur. Sevgi, sevgilinin her şeyini, ona yakından uzaktan ilgili olan her şeyi sevgili kılar. Bunun için, “Sevgilinin kapısındaki köpek, sevenin kalbinde, diğer köpeklerden üstün ve ayrı bir yer tutar” denmiştir.

Âlimler, “Evlada hizmet, babasına hizmet demektir” buyurmuşlardır. Evlada hizmet babayı sevindirdiği gibi, evlada düşmanlık da babayı üzer. Diğer yakınlarının durumu da böyledir. Arkadaşının dostu ile düşman olmamak veya düşmanı ile dost olmamak da vefadandır. Arkadaş vefat ettikten sonra da, onun yakınlarına ilgi göstermek, sağlığında ilgi göstermekten daha kıymetlidir. Arkadaşın yanında, “Şu benim, şu senin” dememeli! İbrahim bin Şeyban hazretleri, “Bu benim kalemim, diyenle arkadaşlık etmezdik” buyururdu. “Bunu senin için yaptım!” demek de onu minnet altında bırakmak olur, soğukluğa sebep olur. Âlimler, “Çağırdığımız zaman nereye, diye soranla arkadaşlık etmezdik” buyurmuşlardır. Arkadaşın kusurlarını görmemek, mürüvvetten, vefadandır.

Arkadaşın dost ve akrabalarını arayıp sormak vefakârlığın şartlarındandır. Onların haklarına riayet, arkadaşa ikram etmekten daha kıymetlidir.

Vefasızlık şeytanın hoşuna gider. Mesela arkadaşlar arasındaki sevginin azalması, kırgınlığın zuhur etmesi şeytanı çok sevindirir. Şeytanı sevindirmemek, onun oyununa gelmemek için vefakâr olmalı, arkadaşın kusurlarını fazilet, hakaretlerini de iltifat kabul etmeli. İki arkadaştan biri, diğerine sert bakınca, şeytan sevinip oynar. Allahü teâlâ, (Şeytan, aralarını bozmaması için, kullarım güzel konuşsun!) buyuruyor. (İsra 53)

Onun için kırıcı ve üzücü konuşmaktan ve sert bakmaktan uzak durmalıdır! Allah dostlarının duruşu bile sevgi telkin eder. Böyle bir kimse, makam sahibi de olsa, eski arkadaşlarını arar. (Kerem sahipleri, darlık zamanlarında kendileriyle düşüp kalkanları, genişlik zamanlarında da ararlar) denmiştir.

Sıkıntılı anında arkadaşın yardımına koşmalı, “Kara gün dostu” olmalıdır. Şeytan, nefs ve kötü arkadaş, ara bozmaya çalıştığı için arkadaşlığı devam ettirmek zor olur. Bunun için, “Arkadaşlık ince ve lâtif bir cevherdir. Korunmasını bilmezsen kazaya uğrar!” demişlerdir. Bu cevheri korumak; arkadaşta kusur aramamak ve hiçbir hatasını görmemekle olur. Çünkü kusursuz insan olmaz. Kusurunu görünce, onu bırakmamalı ve demeli ki:
Bu seferlik affet belki de bilmez
Sürçen atın başı hemen kesilmez.

Kusursuz insanla herkes geçinir. Asıl yiğitlik, kusurlu arkadaşla iyi geçinmektir. Daima onu kendine tercih etmelidir! Vefakâr olmanın şartlarından biri de, dostun sevmediklerini, düşmanlarını sevmemektir. Dostun düşmanı ile birlikte gezmek, düşmanlıkta ortak olmak demektir.

Eski zatlardan birinin oğluna vasiyeti şöyle:
(Oğlum, herkesle arkadaşlık edilmez. İhtiyaç içinde olduğun zaman senden uzaklaşan, genişlik zamanında malına göz diken ve yükseldiği vakit sana üstünlük taslayan kimse ile arkadaş olma!)

O halde, ihtiyacı olan arkadaşa yardım etmeli, ondan bir menfaat beklememeli ve ona karşı hiçbir üstünlük göstermemelidir! Her şeye itiraz eden, hayır öyle değil, diyen, arkadaşlarını düşman etmekle kalmaz, bütün insanların nefretini kazanır.

Vefalı, bir okuyucumuz, yayınlarımızdan istifade edip bizi tanıdıktan sonra, uzun bir mektup yazmış. Mektubunu yayınlamak yerine, sadece bir beytini yayınlamak bize kâfi fikir verir. Vefalı dostumuz diyor ki:
Herkes dost gibiydi, siz yabancıydınız bize,
Şimdi herkes yabancı, sizler dostsunuz bize.


******************************************************************************************************
Silsile-i aliyye büyüklerinden Seyyid Tâhâ hazretleri buyuruyor ki:
(Üstadına muhabbet ve onun sohbetinde bulunmak, her şeyden üstündür; çünkü üstad, kemal mertebelerin en yükseğine kavuşturmak ve ona marifetleri vermekle, talebesinin hastalıklarını tedavi eder.

İki şeyi size tavsiye ederim, biri dinin sahibine uymak, ikincisi bağlı bulunduğunuz zata muhabbet etmek. Eğer bu iki şey sizde varsa, geri kalan, ister olsun, ister olmasın, hiç üzülmeyin!

Şah-ı Nakşibend hazretleri, yolunun esasını, Eshab-ı kiramın yolu üzere kurdu. Onlar Resulullahın muhabbetiyle şereflendikleri gibi, bize de üstada muhabbetin şerefi gerekir.

Bizim yolumuzun yolcularının faydaları, ana ve babalarına, hatta yedi sülalesine ulaşır.

Büyüklerimizin yolunu inkâr edenden, aslandan kaçar gibi kaçmalı. Bunun ekmeğini yiyenin kalbi, zikre karşı 40 gün ölür. Bu inkârcılar, Resulullahın zamanında olsaydı, onu da inkâr ederlerdi.)

Van’ın Gürpınar ilçesinden genç bir tüccar, Nehri’ye gidip, Seyyid Tâhâ hazretlerine talebe olmak istedi. Kabul edilince, verdikleri tesbihi de alıp geri evine geldi.

Bu zat, talebe olduktan birkaç gün sonra, hayvanlarının bir kısmını kurt kaparak telef etti. Bütün işleri ters gitmeye başladı. Şeytan, (Bu hocaya bağlanmak sana yaramadı, uğursuz geldi) diye vesvese verdi. O talebe nihayet, Seyyid Tâhâ hazretlerinin daha önce kendisine hediye ettiği tesbihi de yanına alıp, hocasından ayrılmak maksadıyla onun evine geldi. Kapıyı Köse Halife açtı. Hocasıyla görüşmek istediğini bildirdi. O da şu anda evde olmadığını söyledi. Bunun üzerine, hocasından ayrıldığını, bir daha gelmeyeceğini söyleyerek, tesbihi de hocasına verilmesi için Köse Halife’ye iade etti. Seyyid Tâhâ hazretleri eve geldiğinde, Köse Halife durumu arz edip, tesbihi takdim ettiğinde, tebessüm buyurdu.

Aradan aylar geçmişti. Seyyid Tâhâ hazretleri, bir gün öğle vakti namaza kalkarken, birden ellerini uzatıp, (Def ol, ya lâin!) buyurup namaza başladılar. Namazdan sonra Köse Halife sordu:
─ Efendim, mübarek ellerinizi uzatıp, öyle söylemenizde ki hikmet ne idi?
─ Gürpınar’da bir Müslüman ölmek üzereyken, şeytan imansız gitmesine çalışıyordu. Büyüklerin bereketiyle defedildi. Adam imanla vefat etti.
─ Efendim, o zat, tesbihi iade eden genç tüccar mı?
─ Evet, oydu.
─ Peki, hocam, o edepsizlik edip hediyenizi iade ettiği halde, neden yardım ettiniz?
─ Birkaç gün de olsa bizi sevdi. Biz de, onun sevgisine vefa gösterdik.
 
  
 
PEYGAMBERİMİZDEN VEFA ÖRNEKLERİ



ANNE BABAYA VEFA
Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz’in hayatı, baştanbaşa vefâ tezâhürleriyle doludur. Meselâ Allah Rasûlü -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz, “anne-babaya karşı vefâ”ya ayrı bir ehemmiyet vermiştir.
Nitekim bir defasında uzun bir yolculuğun ardından kendisiyle birlikte cihâda katılmak maksadıyla yanına gelen ve;
“‒Anne-babamı ardımdan ağlar bırakıp Sana geldim yâ Rasûlâllah!” diyen bir gence;
“‒Onların yanına geri dön ve ikisini de nasıl ağlattıysan öylece güldür!” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 31; Nesâî, Biat, 10; İbn-i Mâce, Cihâd, 12)
Bir keresinde Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhumâ-, Mekke yolunda bir bedevî ile karşılaşır. Ona selâm verir, binmekte olduğu merkebe onu bindirir, başındaki sarığı da ona giydirir.
Bu manzaraya şahit olan Abdullah bin Dînar, İbn-i Ömer’e;
“‒Allah hayrını versin, bunlar bedevîdir. Basit şeyler onları mutlu eder.” der. Abdullah bin Ömer ona şu şekilde cevap verir:
“‒Bunun babası, babam Ömer bin Hattâb’ın dostu idi. Ben Rasûlullâh’ın şöyle dediğini işittim:
«İyiliklerin en değerlisi, insanın babası öldükten sonra, baba dostunun âilesini kollayıp gözetmesidir.»” (Müslim, Birr ve Sıla, 11-13)


ÇÜNKÜ O HATİCE’NİN ARKADAŞIYDI
Bir gün Sevgili Peygamberimiz -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-, Hazret-i Âişe ile beraberken huzûr-i saâdetlerine ihtiyar bir hanım gelir. Allah Rasûlü ona adını sorar. O da; “Cessâme el-Müzenî” diye cevap verir. Bunun üzerine Efendimiz -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-, “çirkin” mânâsına gelen bu adı, “güzel” anlamındaki yeni bir isimle değiştirerek, “Hayır, senin adın «Cessâme» değil, Hassâne el-Müzenî’dir.” buyurur. Sonra da ihtiyar kadına hâlini hatırını sorar, pek çok iltifatlarda bulunur. Yaşlı hanım gittikten sonra Allah Rasûlü’nün ona gösterdiği ihtiram, ilgi ve alâkası dikkatinden kaçmamış olan Hazret-i Âişe merak ederek;
“‒Bu yaşlı hanım kimdi yâ Rasûlâllah?” diye sorar. O da;
“‒Hatice’nin arkadaşı olup onun sağlığında bize gelip giderdi. Kuşkusuz ahde güzel bir şekilde vefâ göstermek îmandandır.” buyurur. (Hâkim, Müstedrek, I, 20)


EBU LEHEB’iN CARİYESİNE VEFA
Peygamber-Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz’in, Ebû Leheb’in câriyesi Süveybe’ye duyduğu vefâ hisleri de çok muhteşemdir. Nitekim Süveybe, sık sık Efendimiz’i ziyarete gelir, Allah Rasûlü de ona hep izzet ve ikramda bulunurdu. Peygamber Efendimiz -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Hazret-i Hatice ile evlendikten sonra Hazret-i Hatice de Süveybe’ye hürmet ve ikramda bulunmuştur. Efendimiz’in Medîne’ye hicretinden sonra Ebû Leheb tarafından âzâd edilen Süveybe’ye Peygamber Efendimiz, Hayber’in Fethi’nden sonra ölünceye kadar bakmış, onun bütün ihtiyaçlarını karşılamıştır. Süveybe’nin vefat haberi kendisine ulaşınca da ikram etmek için yakınlarını soruşturup, araştırmıştır. (İbn Abdilber, İstîâb, I, 27-28)

KENDİSİNE TÂBİ OLAN İLK DOSTA VEFA
Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz’in, dostlarına karşı gösterdiği vefakârlık örnekleri de dillere destan olmuştur.
Bir gün Hazret-i Ebû Bekir -Radıyallâhu Anh-, diz kapağı görülecek şekilde elbisesinin eteğini toplayarak büyük bir telâşla Allah Rasûlü’nün huzûruna gelmişti. Hazret-i Ebû Bekir selâm verdi ve;
“‒Yâ Rasûlâllah! Hattâb oğlu Ömer’le tartıştık. Ben biraz ileri gittim. Ancak sonra pişman oldum, Ömer’den özür diledim, fakat kabul etmedi. Ben de Sana geldim.” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz üç kere;
“‒Allah seni bağışlasın Ebû Bekir!” buyurdu.
Önce Hazret-i Ebû Bekir’in özrünü kabul etmeyen Hazret-i Ömer de pişman olmuş ve onun evine gitmişti. Evde olmadığını öğrenince de Peygamber Efendimiz’in huzuruna geldi ve selâm verdi. Hazret-i Ebû Bekir de o esnada mescitte idi. Ancak Peygamber Efendimiz’in ona karşı tavrı değişikti. Bunu fark eden Hazret-i Ebû Bekir endişelendi, dizleri üzerine çöktü ve;
“‒Yâ Rasûlâllah! Vallâhi, ben ileri gittim.” dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber orada bulunan herkese hitâben şöyle buyurdu:
“‒Şüphesiz ki Allah, beni size peygamber göndermişti. Bunu size tebliğ ettiğimde hiçbiriniz beni tasdik etmemiştiniz. Ebû Bekir ise; «Doğru söyledin.» demiş ve bana canıyla malıyla yâr ve yardımcı olmuştu.”
Sonra Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz şu sözleri iki defa tekrar etti:
“‒Şimdi sizler dostumu bana bırakırsınız değil mi?”
Bunu işiten ashâb, Hazret-i Peygamber’in hatırı için Hazret-i Ebû Bekir’e özel bir saygı göstermeye başladı ve bir daha onu hiç kimse incitmedi. (Buhârî, Fedâilü Ashâbi’n-Nebî, 5)


PEYGAMBERİMİZ HABEŞ KRALI NECAŞİ’YE VEFA İÇİN ELÇİLERE HİZMET ETTİ
Sevgili Peygamberimiz, dosta yapılan iyiliğe bizzat ve en güzel şekilde karşılık vermeyi de vefânın gereği olarak addetmişlerdir.
Nitekim Habeşistanʼdan Necâşî’nin gönderdiği heyet, bir gün Hazret-i Peygamber’i ziyarete gelmişti. Efendimiz -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- kalkıp kendisi onlara hizmet etmeye başladı. Bunu gören ashâbı;
“‒Yâ Rasûlâllah, Siz bırakın, Sizʼin yerinize biz yaparız.” dediler.
Bunun üzerine Allah Rasûlü -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- duygularını şu şekilde ifâde etti:
“‒Onlar benim ashâbıma iyilik yaptılar, ben de bizzat onlara iyilik yapmak istiyorum.”(İbn Kesîr, Bidâye, III, 99)
Zira gelen heyete yapılacak olan ikram ve iltifat, onların şahsında bizzat devlet başkanı olan Necâşî’ye iltifat olacaktı. Peygamber Efendimiz de onlarla bizzat ilgilenerek zor zamanda kendisine ve ashâbına yapılan iyiliğe ne kadar değer verdiğini göstermiş ve vefakârlığın en güzel misâlini sergilemiştir.
Allah Rasûlü -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- dâvâsı uğrunda şehid olanların geride bıraktıkları çoluk çocuklarına ve yakınlarına da büyük bir şefkat ve merhamet göstermiş, onlara sahip çıkmış, böylece onlara karşı da vefakârlığını sergilemiştir.
Allah Rasûlüʼnü, Medîne’de kendi evinden sonra en çok Ümmü Süleym’in evine gittiğini gören sahâbe-i kirâm, bunun sebebini merak etmişler, Rasûlullah-Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-Efendimiz de;
“Ben ona merhamet ediyorum, çünkü onun kardeşi (Bi’r-i Maûne’de) benim (ashâbımla beraber şehid edilenler) arasında idi.” buyurmuştur. (Buhârî, Cihâd, 38)


DÜŞMANLARINIZ DÜŞMANIM, DOSTLARINIZ DOSTUMDUR
Peygamber -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz’in yüksek vefâsıyla alâkalı son olarak da şunu zikredelim:
Akabe beyʼatlerinde Medîneli heyetin içerisinde bulunan Ebu’l-Heysem bin et-Teyyihân;
“‒Ey Allâh’ın Rasûlü, bizimle Sen’in kavmin arasında anlaşma var. Biz bu şekilde Sana söz verince anlaşmayı ortadan kaldırıyoruz. Biz Sana beyʼat edip söz verdikten sonra, Allah Sana tekrar kavmine dönecek güç ve kuvveti verirse, Sen’in onlara dönüp bizi bırakmandan endişe ederiz.” demesi üzerine, Sevgili Peygamberimiz gülümsedi ve ona şu cevabı verdi:
“‒Kanınız kanım, mezarlığınız mezarımdır. Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Düşmanlarınız düşmanım, dostlarınız dostumdur.”(İbn-i Hanbel, III, 461)
Aynen de böyle oldu. Tarih; Allah Rasûlü’nün sözüne sâdık kaldığına, kendisine kucak açanlara karşı hiçbir zaman vefakârlıktan ayrılmadığına, kendisine yapılan iyiliği aslâ unutmadığına şahitlik etti. Bir gün Mekke’yle beraber bütün Arap Yarımadası’na hâkim olmasına rağmen, doğduğu ve büyüdüğü şehir olan Mekke’ye geri dönmedi. (Müslim, Zekât, 133) Söz verdiği gibi vefat edinceye kadar hep Medîne’de ikâmet etti, orada vefat etti ve oraya defnedildi.


MEHMED AKİF’TEN VEFA ÖRNEĞİ
Vefâ bahsinde Mehmed Âkif merhumun şu hatırasını da anlatmadan geçemeyeceğim:
Mehmed Âkif, kızının nikâh akdine çok sevdiği ahbâbından olan Bosnalı Ali Şevki Efendi’yi dâvet etmiş. Yaşlı hocaefendi bu dâvete biraz geç gelmiş ve gecikme sebebi olarak da Vefâ Yokuşu’ndan çıkışının biraz vakit aldığını söylemiş. Merhum Âkif de bu yerinde mâzereti, yerinde bir hakîkatle mezcederek mütebessim ve mânidar şekilde şöyle cevaplamış:
“–Hangi Vefâ Yokuşu’ndan bahsediyorsun hocaefendi? Şimdiki nesil, o yokuşu çoktan düzledi.”
Âkif merhum, bugünkü toplumumuzu görse, kimbilir bu duygusuzluk karşısında nasıl feryat ederdi. Bugün insanlar, izleri silinmiş, unutulmaya yüz tutmuş iyilikleri, nefsânî arzularının galebesi sebebiyle hatırına bile getirmemekte ve ekseriyetle vefâ kelimesi, âdeta lügatte bir kelime ve sırf İstanbul’da bir semt adı olarak kalmış bulunmaktadır.


islamveihsan
 
    
VEFA VE VEFASIZLIK ÜZERİNE ( İnci Elence İlter'in Köşe Yazısından Alıntıdır )

Herkesin vefa anlayışı farklı diye düşünüyorum. Çünkü özde vefayı bilmeyen çok insan var. Birçok kişi sözde vefalı, vefanın özünü bilen çok az insan kaldı günümüzde. Artık sevgi ve değerden uzak çıkar uğruna yaşayan bir kitle var. İşine geldiği kadar samimi herkesle, işine geldiği kadar dost olabilen bir düzen kurmuşlar o kötü düzende en güzel değerler harcanıyor ne yazık kı. İnsanlar birbirinden medet ummaktan kendi ayakları üzerinde duramaz olmuşlar.

Asalak bir yaşantı sonucu menfaat değerleri her şeyin önüne geçmiş, asalak bir yaşama yetecek kadar arsızlığa sahipler. Konu her ne olursa olsun bu insanlar zihinlerinde bir çıkar amacı olan ve hep küçük hesaplar pesinde koşan minik insanlar.
En sevdiklerini can dediklerini, yeni menfaatler söz konusu olduğunda hiç düşünmeden hayatlarından uzaklaştırmayı da gayet iyi başarıyorlar.

Bu düzende memnun yaşayan insanlar ne anıları, ne de yaşanan acı tatlı anları, ne de aynı sofrada yenen bir parça ekmeği, ne de beraber içilen bir kahveyi değerden saymıyorlar.

Gece gündüz demeden yanında olduğunuz, olmak için ne fedakârlıklar yaptığınızın bir önemi yok onlar için her şey bir anda unutulup yok oluyor ne yazık değil mi?

Bu menfaat değerleri yüksek insanlar, size sorgulama hakkı bile tanımadan, sizi vefasızlık bir yana daha ileri gidip hakaret, iftira, sırlarınızla tehdit ( çevrenizle uğraşma ve bu boş bir uğraştır çünkü herkes kendi yaptıklarıyla karakterini ortaya koyar) sizin üzerinizden prim yapma hatta yetinmeyip daha ileri boyutta söylemlerle sizi hiç düşünmeden rencide edecek kadar, hırs ve menfaat içinde sizi yok etmek isterken kendileri yok oluyorlar aslında.

Ben bu insanlara eksik insanlar demeyi doğru buluyorum bu tür insanların birçok değerleri eksik, menfaat uğruna insani değerleri yok olmuş ve vefa beklememek en doğrusu...

Böyle insanlar mutlaka hepimizin hayatından geçti, umuyorum ki bizleri biz olduğumuz için yanımızda olan menfaatsiz vefanın sözle değil özle alakalı olduğunu karakterine sindirmiş eksik değil, tam boş değil dolu insanlar yolumuzdan eksik olmasın...

Sevgilerimle

İnci Elence İlter (Horoz Medya) alıntıdır....
 
    
Emeğine sağlık Hanımağa, paylaşım için teşekkürler
 
    
Konu Güncellendi..
 
    
 
 

Similar threads


Üst Alt