- Katılım
- 13 May 2012
- Mesajlar
- 35,477
- Tepkime puanı
- 8,888
- Puanları
- 250
Vefa nedir? itikat ve imana Dair...
Neydi Vefa?…
Unutmamaktı…
Zor günde sırt dönmemek,
Kapıları örtmemekti…
Dostun ağlarken gülmemek,
Her acıya onunla göğüs germekti vefa…
Laf değil…
Vefa ne bir semt, Ne de sadece apartman adı,
Vefa dostunla hemhal olmaktı…
Yaralıya merhem,
Susuza su…
Ve Vefa “Anlamak”…
Bir Diken İçin Bir Gülü Atmamaktı…
Vefa, sevilen veya sevilmesi gereken kimselere verilen değerin bir nişanesidir, dostluk borcudur. Vefa, sözünün eri olmaktır, hatırlamaktır, iyiliği unutmamaktır, kendi sorumluluğunu hissetmektir. Vefa, Müslümanın en belirgin özelliklerindendir. Allah insanı, iman ve amel noktasından sözünü tutacak fıtratta yaratmıştır. Vefasızlık bu anlamda fıtrata ters düşmektir.
Vefa, sevgide devamlılık demektir. Vefa demek, ihtiyaç hâlinde ona yardım etmektir. Arkadaş, öldükten sonra, onun çoluk çocuğunu, yakınlarını sevmek, onlarla ilgiyi kesmemek de vefadandır. Müslüman vefakâr olur. Vefakâr olmanın, yani sırf Allah rızası için sevmenin mükafatı büyüktür.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette hiç bir himayenin bulunmadığı zaman, Allahü teâlânın himayesinde bulunacak yedi kişiden biri, birbirini [sırf Allah rızası için] sevenlerdir.) [Buhari]
Vefa, dostlukta, bağlılıkta sebat etmektir. Arkadaşa yaptığı iyiliği az görmek, onun yaptığını çok bilmek vefadandır.
Vefa demek, gerek hayatta iken ve gerekse öldükten sonra sevgi ve ilgiyi devam ettirmek demektir. Ölen bir kimseye az bir vefa göstermek, hayatta yapılan çok iyiliklerden daha makbuldür. Çünkü insan, hayattaki arkadaşına bir iyilik edince, belki bir karşılık bekleyebilir. Öldükten sonra yapılacak iyiliğe riya karışması zor olur. Ölüler için dua ve istigfar edilir. Yapılan iyiliklerin sevabı bağışlanır. Hayattaki akrabalarına, dostlarına iyilik edilir. Peygamber efendimiz, ihtiyar bir kadına ikramda bulundu. Sebebini soranlara, (Bu kadın, Hatice hayatta iken bize gelir giderdi. Ahde vefa, dindendir) buyurdu.
Vefanın gereğindendir ki, insan sevdiği arkadaşının dostlarını, akrabalarını da sevip haklarını gözetmelidir! Çünkü insan, yakınlarına gösterilen ilgiye daha çok memnun olur. Sevgi, sevgilinin her şeyini, ona yakından uzaktan ilgili olan her şeyi sevgili kılar. Bunun için, “Sevgilinin kapısındaki köpek, sevenin kalbinde, diğer köpeklerden üstün ve ayrı bir yer tutar” denmiştir.
Âlimler, “Evlada hizmet, babasına hizmet demektir” buyurmuşlardır. Evlada hizmet babayı sevindirdiği gibi, evlada düşmanlık da babayı üzer. Diğer yakınlarının durumu da böyledir. Arkadaşının dostu ile düşman olmamak veya düşmanı ile dost olmamak da vefadandır. Arkadaş vefat ettikten sonra da, onun yakınlarına ilgi göstermek, sağlığında ilgi göstermekten daha kıymetlidir. Arkadaşın yanında, “Şu benim, şu senin” dememeli! İbrahim bin Şeyban hazretleri, “Bu benim kalemim, diyenle arkadaşlık etmezdik” buyururdu. “Bunu senin için yaptım!” demek de onu minnet altında bırakmak olur, soğukluğa sebep olur. Âlimler, “Çağırdığımız zaman nereye, diye soranla arkadaşlık etmezdik” buyurmuşlardır. Arkadaşın kusurlarını görmemek, mürüvvetten, vefadandır.
Arkadaşın dost ve akrabalarını arayıp sormak vefakârlığın şartlarındandır. Onların haklarına riayet, arkadaşa ikram etmekten daha kıymetlidir.
Vefasızlık şeytanın hoşuna gider. Mesela arkadaşlar arasındaki sevginin azalması, kırgınlığın zuhur etmesi şeytanı çok sevindirir. Şeytanı sevindirmemek, onun oyununa gelmemek için vefakâr olmalı, arkadaşın kusurlarını fazilet, hakaretlerini de iltifat kabul etmeli. İki arkadaştan biri, diğerine sert bakınca, şeytan sevinip oynar. Allahü teâlâ, (Şeytan, aralarını bozmaması için, kullarım güzel konuşsun!) buyuruyor. (İsra 53)
Onun için kırıcı ve üzücü konuşmaktan ve sert bakmaktan uzak durmalıdır! Allah dostlarının duruşu bile sevgi telkin eder. Böyle bir kimse, makam sahibi de olsa, eski arkadaşlarını arar. (Kerem sahipleri, darlık zamanlarında kendileriyle düşüp kalkanları, genişlik zamanlarında da ararlar) denmiştir.
Sıkıntılı anında arkadaşın yardımına koşmalı, “Kara gün dostu” olmalıdır. Şeytan, nefs ve kötü arkadaş, ara bozmaya çalıştığı için arkadaşlığı devam ettirmek zor olur. Bunun için, “Arkadaşlık ince ve lâtif bir cevherdir. Korunmasını bilmezsen kazaya uğrar!” demişlerdir. Bu cevheri korumak; arkadaşta kusur aramamak ve hiçbir hatasını görmemekle olur. Çünkü kusursuz insan olmaz. Kusurunu görünce, onu bırakmamalı ve demeli ki:
Bu seferlik affet belki de bilmez
Sürçen atın başı hemen kesilmez.
Kusursuz insanla herkes geçinir. Asıl yiğitlik, kusurlu arkadaşla iyi geçinmektir. Daima onu kendine tercih etmelidir! Vefakâr olmanın şartlarından biri de, dostun sevmediklerini, düşmanlarını sevmemektir. Dostun düşmanı ile birlikte gezmek, düşmanlıkta ortak olmak demektir.
Eski zatlardan birinin oğluna vasiyeti şöyle:
(Oğlum, herkesle arkadaşlık edilmez. İhtiyaç içinde olduğun zaman senden uzaklaşan, genişlik zamanında malına göz diken ve yükseldiği vakit sana üstünlük taslayan kimse ile arkadaş olma!)
O halde, ihtiyacı olan arkadaşa yardım etmeli, ondan bir menfaat beklememeli ve ona karşı hiçbir üstünlük göstermemelidir! Her şeye itiraz eden, hayır öyle değil, diyen, arkadaşlarını düşman etmekle kalmaz, bütün insanların nefretini kazanır.
Vefalı, bir okuyucumuz, yayınlarımızdan istifade edip bizi tanıdıktan sonra, uzun bir mektup yazmış. Mektubunu yayınlamak yerine, sadece bir beytini yayınlamak bize kâfi fikir verir. Vefalı dostumuz diyor ki:
Herkes dost gibiydi, siz yabancıydınız bize,
Şimdi herkes yabancı, sizler dostsunuz bize.
******************************************************************************************************
Silsile-i aliyye büyüklerinden Seyyid Tâhâ hazretleri buyuruyor ki:
(Üstadına muhabbet ve onun sohbetinde bulunmak, her şeyden üstündür; çünkü üstad, kemal mertebelerin en yükseğine kavuşturmak ve ona marifetleri vermekle, talebesinin hastalıklarını tedavi eder.
İki şeyi size tavsiye ederim, biri dinin sahibine uymak, ikincisi bağlı bulunduğunuz zata muhabbet etmek. Eğer bu iki şey sizde varsa, geri kalan, ister olsun, ister olmasın, hiç üzülmeyin!
Şah-ı Nakşibend hazretleri, yolunun esasını, Eshab-ı kiramın yolu üzere kurdu. Onlar Resulullahın muhabbetiyle şereflendikleri gibi, bize de üstada muhabbetin şerefi gerekir.
Bizim yolumuzun yolcularının faydaları, ana ve babalarına, hatta yedi sülalesine ulaşır.
Büyüklerimizin yolunu inkâr edenden, aslandan kaçar gibi kaçmalı. Bunun ekmeğini yiyenin kalbi, zikre karşı 40 gün ölür. Bu inkârcılar, Resulullahın zamanında olsaydı, onu da inkâr ederlerdi.)
Van’ın Gürpınar ilçesinden genç bir tüccar, Nehri’ye gidip, Seyyid Tâhâ hazretlerine talebe olmak istedi. Kabul edilince, verdikleri tesbihi de alıp geri evine geldi.
Bu zat, talebe olduktan birkaç gün sonra, hayvanlarının bir kısmını kurt kaparak telef etti. Bütün işleri ters gitmeye başladı. Şeytan, (Bu hocaya bağlanmak sana yaramadı, uğursuz geldi) diye vesvese verdi. O talebe nihayet, Seyyid Tâhâ hazretlerinin daha önce kendisine hediye ettiği tesbihi de yanına alıp, hocasından ayrılmak maksadıyla onun evine geldi. Kapıyı Köse Halife açtı. Hocasıyla görüşmek istediğini bildirdi. O da şu anda evde olmadığını söyledi. Bunun üzerine, hocasından ayrıldığını, bir daha gelmeyeceğini söyleyerek, tesbihi de hocasına verilmesi için Köse Halife’ye iade etti. Seyyid Tâhâ hazretleri eve geldiğinde, Köse Halife durumu arz edip, tesbihi takdim ettiğinde, tebessüm buyurdu.
Aradan aylar geçmişti. Seyyid Tâhâ hazretleri, bir gün öğle vakti namaza kalkarken, birden ellerini uzatıp, (Def ol, ya lâin!) buyurup namaza başladılar. Namazdan sonra Köse Halife sordu:
─ Efendim, mübarek ellerinizi uzatıp, öyle söylemenizde ki hikmet ne idi?
─ Gürpınar’da bir Müslüman ölmek üzereyken, şeytan imansız gitmesine çalışıyordu. Büyüklerin bereketiyle defedildi. Adam imanla vefat etti.
─ Efendim, o zat, tesbihi iade eden genç tüccar mı?
─ Evet, oydu.
─ Peki, hocam, o edepsizlik edip hediyenizi iade ettiği halde, neden yardım ettiniz?
─ Birkaç gün de olsa bizi sevdi. Biz de, onun sevgisine vefa gösterdik.