hayirli cumalar, dini hikayeler, dini bilgiler, islam dini, din ve islam
Aylak aylak yüzüyorsun anlamsızlık deryasında.
Soğumuşsun dünyadan.
Yaşama iştahın yerle yeksan olmuş.
Solup kurumuş dünya, bir ceset gibi uzanmış yatıyor içinde.
Hayat can çekişiyor ruhunda, kalbinin elleri kırık.
Duygularına inme inmiş, felç olmuş bir kol gibi mecalsiz.
Bozguna uğramış kalbin.
Her bir köşesini ayrı bir dert tutmuş. Her köşesinde bir tutam sancı.
Hayat yorgunusun.
Uçup giden bir kuş gibi her şey, adını bilemediğin.
Adsız sokaklara dönmüş hayatın.
Sanki sırtında taşıyorsun güneşi.
Varlıklar taş kesilmiş yüreğinde.
Harfler silinmiş, kelimeler unutulmuş.
Dünya biçimini yitirmiş. Karanlığa sürüklenmiş dünyan.
Işıklar solmuş, donmuş kalmış yüreğinde. Zaman gömülü kalmış.
Yolunu yitirmiş yolcusun. Bütün yollar çıkmaz sokak olmuş.
Koca bir güneş doğuyor dünyanın üstüne. Ama onun aydınlattığı varlıklar senin içini karartıyor.
Güne başlamayı bile istemiyorsun bu yüzden. Karanlıkta biraz daha rahatsın.
Uykunun karanlığına veriyorsun kendini sen de.
Ah, bir de şu rüyalar olmasa! Âlem-i misâle bir girmesen, gözlerin dünyaya kapalı uyuyup kalsan.
Çare olarak eskiye dönmeyi istiyorsun.
Yeniden hazlara gömülmek, yeniden neşelere gark olmak istiyorsun.
Yanılıyorsun.
Ne kalbinin depremleri vardı daha üç beş ay öncesine kadar, ne de sular seller silip süpürmüştü ruhunu.
Her şey düzenli bir ilkbahar bahçesi gibiydi. Emellerin dal budak salmıştı içinde.
Hedeflerin vardı. Çalışıp çabalamak için enerjin vardı.
Dünya sonsuz bir beşikti. Sallanıyordun. Uyuyordun mışıl mışıl.
Dünyadan hiçbir kuşku duymuyordun: sana istediklerini verecekti. En azından sen kopara kopara alacaktın ondan.
Sonra dünyanın karanlığı yuttu seni.
Kalbinle dünya arasında sonsuz bir "yol" açıldı.
Günaydın!
Hayatının "lâ İlâhe" safhasına uyandın.
Hayatı düşünüyorsun, anlamsız geliyor. Hayatını düşünüyorsun, anlamsız geliyor. Kendine kızıyorsun, neden gönlüm her şeyden geçti diye. Hattâ hissettiklerinin Yaratıcını üzdüğünü zannediyorsun belki de. Belki de îmânını sorgulayıp bunu iman zayıflığına yoruyorsun. Niye böyle hissediyorum diye dövünüyorsun. Aklın hayatın anlamını derinden bilirken, kalbinin öyle hissedemeyişini şerre yoruyorsun.
Diyorsun ki: "Her şeyin anlamsız gelmesi anlamsız geliyor."
Yanılıyorsun.
Sadece hayatının "lâ ilâhe" safhasındasın.
Yaratıcımız bizden yalnızca "illâllah" dememizi istemiyor. Kolay mı öyle "illâllah" diyebilmek? Bedeli yok mu?
"İllâllah" demenin yolu "lâ ilâhe" den geçiyor.
"İlahımız yalnızca O'dur" demeden önce hiçbir şeyin ilah olmadığı gerçeğiyle yanıp tutuşacak kalbimiz.
Kalbimiz her "lâ" deyişinde dünyadan kopmanın, ondan soğumanın acısını yaşayacak.
Aklın her şeyin anlamlı olduğunu bildiği halde, kalbine her şey anlamsız geliyorsa sevin:
Bu, kalbinin "lâ ilâhe" deyişinden başka bir şey değildir.
Kalbiniz Yaradan hasretiyle dolu, Cumanız mübarek olsun efendim.
Soğumuşsun dünyadan.
Yaşama iştahın yerle yeksan olmuş.
Solup kurumuş dünya, bir ceset gibi uzanmış yatıyor içinde.
Hayat can çekişiyor ruhunda, kalbinin elleri kırık.
Duygularına inme inmiş, felç olmuş bir kol gibi mecalsiz.
Bozguna uğramış kalbin.
Her bir köşesini ayrı bir dert tutmuş. Her köşesinde bir tutam sancı.
Hayat yorgunusun.
Uçup giden bir kuş gibi her şey, adını bilemediğin.
Adsız sokaklara dönmüş hayatın.
Sanki sırtında taşıyorsun güneşi.
Varlıklar taş kesilmiş yüreğinde.
Harfler silinmiş, kelimeler unutulmuş.
Dünya biçimini yitirmiş. Karanlığa sürüklenmiş dünyan.
Işıklar solmuş, donmuş kalmış yüreğinde. Zaman gömülü kalmış.
Yolunu yitirmiş yolcusun. Bütün yollar çıkmaz sokak olmuş.
Koca bir güneş doğuyor dünyanın üstüne. Ama onun aydınlattığı varlıklar senin içini karartıyor.
Güne başlamayı bile istemiyorsun bu yüzden. Karanlıkta biraz daha rahatsın.
Uykunun karanlığına veriyorsun kendini sen de.
Ah, bir de şu rüyalar olmasa! Âlem-i misâle bir girmesen, gözlerin dünyaya kapalı uyuyup kalsan.
Çare olarak eskiye dönmeyi istiyorsun.
Yeniden hazlara gömülmek, yeniden neşelere gark olmak istiyorsun.
Yanılıyorsun.
Ne kalbinin depremleri vardı daha üç beş ay öncesine kadar, ne de sular seller silip süpürmüştü ruhunu.
Her şey düzenli bir ilkbahar bahçesi gibiydi. Emellerin dal budak salmıştı içinde.
Hedeflerin vardı. Çalışıp çabalamak için enerjin vardı.
Dünya sonsuz bir beşikti. Sallanıyordun. Uyuyordun mışıl mışıl.
Dünyadan hiçbir kuşku duymuyordun: sana istediklerini verecekti. En azından sen kopara kopara alacaktın ondan.
Sonra dünyanın karanlığı yuttu seni.
Kalbinle dünya arasında sonsuz bir "yol" açıldı.
Günaydın!
Hayatının "lâ İlâhe" safhasına uyandın.
Hayatı düşünüyorsun, anlamsız geliyor. Hayatını düşünüyorsun, anlamsız geliyor. Kendine kızıyorsun, neden gönlüm her şeyden geçti diye. Hattâ hissettiklerinin Yaratıcını üzdüğünü zannediyorsun belki de. Belki de îmânını sorgulayıp bunu iman zayıflığına yoruyorsun. Niye böyle hissediyorum diye dövünüyorsun. Aklın hayatın anlamını derinden bilirken, kalbinin öyle hissedemeyişini şerre yoruyorsun.
Diyorsun ki: "Her şeyin anlamsız gelmesi anlamsız geliyor."
Yanılıyorsun.
Sadece hayatının "lâ ilâhe" safhasındasın.
Yaratıcımız bizden yalnızca "illâllah" dememizi istemiyor. Kolay mı öyle "illâllah" diyebilmek? Bedeli yok mu?
"İllâllah" demenin yolu "lâ ilâhe" den geçiyor.
"İlahımız yalnızca O'dur" demeden önce hiçbir şeyin ilah olmadığı gerçeğiyle yanıp tutuşacak kalbimiz.
Kalbimiz her "lâ" deyişinde dünyadan kopmanın, ondan soğumanın acısını yaşayacak.
Aklın her şeyin anlamlı olduğunu bildiği halde, kalbine her şey anlamsız geliyorsa sevin:
Bu, kalbinin "lâ ilâhe" deyişinden başka bir şey değildir.
Kalbiniz Yaradan hasretiyle dolu, Cumanız mübarek olsun efendim.