Güzel Hikayeler Hapis kuş, dini hikayeler, dini bilgiler, islam dini, din ve islam

DiLaRa

EMEKLİ ADMİN
Nisan Forum
Katılım
3 Ağu 2010
Mesajlar
933
Tepkime puanı
144
Puanları
63



Hapis kuş

Babası İspanya’nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi. Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkûmlara verilmesi yasaktı. Bu sebeple kâğıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı… Çok üzülmüştü küçük kız… Babasına söyledi bunu, o da “üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?”dedi. Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu:
“Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?
Küçük kız babasına eğilerek, sessizce:
”Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!…”
 
  
 
Bırakın mutluluk sizi kovalasın

Bırakın mutluluk sizi kovalasın


Büyük kedi, kuyruğuyla oynayan küçük kediye sordu: “Neden kuyruğunu kovalayıp duruyorsun?” dedi.
Küçük kedi şöyle yanıt verdi: “Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğum olduğunu öğrendim” dedi. “Kuyruğumu kovalıyorum, kovalıyorum… Sonunda onu yakaladığım zaman, biliyorum ki, mutluluğu yakalamış olacağım.”
Yaşlı kedi gülümsedi: “Gençken ben de senin gibi, mutluluğun kuyruğum olduğuna inanıyordum” dedi. “Yıllar geçtikçe anladım ki, ne zaman onu kovalasam, o benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi işime baksam, o hep peşimden geliyor.”
 
    
Mimar Sinan’ın Mektubu

Mimar Sinan’ın Mektubu

Bir kaç yıl önce Süleymaniye Camisinin yıkılma tehlikesi içinde olduğu keşfedilmiş. Eğer çözüm bulunamazsa, koca cami kısa bir zaman içinde yıkılacakmış. Caminin tüm taşıyıcı yükü kemerlerindeymiş. Bu kemerlerin ortalarında bulunan kilit taşları zamanla aşınmış. Ama elde yazılı bir proje olmadığı için nasıl değiştirileceği bilinmiyormuş. Hemen Türkiye’nin en yetkin mühendis ve mimarlarından oluşan bir heyet hazırlanmış. Bir sürü fikir atılmış ortaya, her kafadan bir ses çıkmış ama sonuç alınamamış.
Bilim adamları bu sorunu çözememiş.
Tartışmalar sürerken caminin içinde büyük bir karmaşa sürüyormuş. Ülkenin çeşitli bilim kuruluşlarından bir sürü mimar, mühendis kemerleri inceliyormuş. Bu adamlardan biri ortalarda dolanırken kazara gizli bir bölme bulmuş. Bölmede üzerinde eski yazı olan bir not varmış. Uzmanlara inceletilen kağıdın orijinal olduğu belgelenmiş. Bu kağıt parçası bizzat Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan bir mektupmuş. Mektupta yazılanlar tercüme ettirilince şöyle bir metin çıkmış ortaya:
“Bu notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştirileceğini bilmiyorsunuz”.
Kağıtta yazılanlar bununla da bitmiyormuş. Koca Sinan kademe kademe kilit taşının nasıl değiştireceklerini anlatıyormuş. Heyet kademe kademe Sinan’ın söylediklerini yapmış. Süleymaniye camisi böylelikle kurtarılmış.
Bu mektup şimdi Topkapı Sarayı’nda saklanıyormuş…
 
    
Marifet nerede?

Marifet nerede?

Dünyanın en ünlü kalp doktoru De Bakey’ın arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve De Bakey’e dönerek: “Size bir şey soracağım neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerde olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım… Söylesenize nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum?”
Bunun üzerine De Bakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş: “Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesen!”
 
    
Rüya alemindeyiz

Rüya alemindeyiz

Zamanın birinde iki kardeş varmış. Büyük olanı koskocaman bir çiftliğin sahibi ve köyün ağsıymış. O kadar zenginmiş ki zenginliği başka memleketlerde dahi dillerde dolaşırmış. Kardeş ise abisinin çiftliğinde karın tokluğuna kar kış, sıcak soğuk demeden çalışırmış. Ortalığın sıcaktan cayır cayır yandığı bir yaz günü küçük kardeş yorgunluktan bitap düşmüş ve bir ağacın gölgesinde uyuya kalmış.
Çok geçmemiş ki abisi kardeşini, ayağındaki koca ayakkabılarıyla sert biçimde dürterek “Kalk iş zamanı uyunur mu? Çalışmayana bedava ekmek yok.” diyerek uyandırmış. Kardeşi ise ne olduğunu anlamadan şaşkın gözlerle önünde duran abisinin o heybetli cüssesiyle karşılaşmış ve “Abi neden uyandırdın beni? Çok güzel bir rüya görüyordum. Rüyamda büyük bir çiftliğim, yüzlerce atlarım, sayısız hayvanlarım, ucu bucağı gözükmeyen tarlalarım, benim için çalışan yüzlerce işçim, aletlerim ve daha sayamayacağım bir sürü mala sahiptim. O kadar güzel bir rüyaydı ki, keşke uyandırmasaydın da biraz daha tadını çıkartsaydım.” demiş.
Abisi ise alaylı bir ifade ile “Sen” demiş, “Bu saydıklarını ancak rüyanda görürsün. Oysa bak ben bütün bu saydıklarına sahibim, bunların içinde yüzüyorum…” diye cevap vermiş.
Kardeşi ise bilgece bir ifade ile abisine bakmış ve söylediği sözlere pişman edercesine şu sözler dökülmüş kurumuş dudaklarından: “Abi biliyor musun aslında ikimiz de rüya görüyoruz? tek fark, benim rüyam gözlerimi açınca bitiyor, senin rüyan ise gözlerini kapatınca bitecek…”
 
    
Evlatlık edinmek

Evlatlık edinmek

Okulda birinci sınıf öğrencileri, bir aile resmi hakkında tartışıyorlardı. Resimdeki küçük erkek çocuğunun saç rengi ailenin diğer aile üyelerinin saç renklerinden farklıydı. Öğrencilerden biri o küçük erkek çocuğunun evlat edinilmiş olduğunu ileri sürdü ve bunun üzerine Jocelynn Jay adındaki bir kız öğrenci şunları söyledi: “Ben evlat edinme konusunda her şeyi bilirim, çünkü ben de evlatlığım.”
Bir başka çocuk, “Evlat edinilmek ne demektir ?” diye sordu.
Jocelynn söyle yanıtladı onu: “Annenin karnında değil, yüreğinde büyümen demektir.”
 
    
Ahmağın sevgisi

Ahmağın sevgisi

Bir ejderha bir ayıyı yakalamak üzere sıkıştırmıştı. Bu sırada oradan geçen bir er ayının feryatlarını duydu. Ayının yardımına koştu. Aklını ve gücünü kullanarak ejderhayı yendi, ayıyı kurtardı. Ayı gördüğü bu iyilik karşısında o babayiğidin peşini bırakmadı. Tıpkı sadık bir köpek gibi, onu takip etmeye başladı. Bir gün yiğit hastalanıp yatağa düştü. Ayı da başında beklemeye başladı. Oradan geçen biri yiğidin halini sordu. Sonra da:
“Bu ayının senin yanında ne işi var?” diye sordu. Yiğit ejderha hikâyesini anlattı.
Adam: “Ahmağın dostluğu düşmanlıktan beterdir. Sen bu ayıya güvenme. Ne yapacağı belli olmaz” dedi.
Yiğit: “Bunu kıskançlığından söylüyorsun. Baksana zavallı hayvanın sevgisine” dedi.
Adam: “Ahmağın sevgisi aldatıcı bir sevgidir, buna inanma!” dediyse de dinletemedi.
Yiğit ayıdan vazgeçmedi. Bir müddet sonra yiğit uyudu. Bir sinek gelip yiğidin yüzüne kondu. Ayı onu kovaladı. Ayı kovaladı, sinek geldi. Buna sinirlenen ayı koca bir kaya parçasını aldı, uyuyan yiğidin yüzüne konan sineği öldürmek için kayayı fırlattı. Kaya adamın yüzünü parçalayıp beynini dağıttı. Böylece ayı iyilik yapayım derken yiğidi öldürdü.
Ahmağın sevgisi, ayının sevgisidir; kini sevgidir, sevgisi kin…
 
    
Cahillik

Cahillik

Cahil adamın biri bir merkebe konuşma öğretiyormuş. Bu iş için bir ömür sarf etmiş. Bir akıllı zat ona şöyle demiş: “Ey cahil adam, ne diye boşuna uğraşıp duruyorsun? Hayvanlar senden konuşma öğrenemezler, bari sen onlardan susmayı öğren.”
 
    
Uyanıklık

Uyanıklık


Kasabanın bir budalası varmış. Onunla herkes ilgilenirmiş. Bu adamın özelliği, önüne bir yüz binlik, bir elli binlik, bir on binlik konulduğu zaman yüz binliği bırakıp, on binliği almasıymış. Bir gün kasabanın budalasını tek başına görünce, “Niye yüz bini bırakıp on bini alıyorsun?” diye sormuş bir yakını. Etrafına bakınmış, kimsenin olmadığını anlayınca, “Çok basit” demiş. “Yüz bini alsam ondan sonra aynı tecrübeyi tekrarlamazlar ki…”
 
    
Saf Tutmak

Saf Tutmak


Kral Nemrud İbrahim peygamber’in ateşte yakılması emrini verdikten sonra meydan yere odunlardan büyük bir yığın yapılmış. Odunları tutuşturmuşlar sonra. Alevler o kadar yükselmiş ki bulutların tutuşacağını sanmış çocuklar. Korkmuş kaçmış bütün hayvanlar. İbrahim peygamber’i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış askerler. Atacaklarmış ki Nemrud’un ne güçlü bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı gelmesin İbrahim peygamber.
Bu sırada bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennemi ateşe doğru. Gökte uçan ve gagasında ateşe atmak üzere bir dal parçası taşıyan bir kartal onun bu telaşını görüp sormuş hemen yanına yanaşıp: “Bu acelen niye? Nereye böyle?”
Ağzında bir damla su taşıyan karınca o bir damlayı ellerinin arasına alıp, “Duymadın mı” demiş. “Nemrud, İbrahim peygamber’i ateşte yakacakmış. İşte ateşin olduğu yere su götürüyorum.”
Bu sözleri duyan kartal kendini tutamayarak uluorta kahkahalarla gülmeye başlamış. “Sen şu ateşe dönüp yüzünü hiç bakmadın mı?” diye sormuş. “Ne kadar büyük. Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?”
Su taşıyan karınca, “olsun” demiş. “Hiç olmazsa safımız belli olur.
 
    
Emeğe Ve Paylaşıma Teşekkürler...
 
    
Emeğinize sağlık ...
 
    
 
 

Similar threads


Üst Alt