Halis öğretmen_15

Simetri

Member
Nisan Forum Üyesi
Katılım
29 Ara 2010
Mesajlar
62
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Mektuplar yazdı, telefonlar açtı Muhlis Can, İngiltere’den. Anneannesini, babasını hiç unutmadı. Annesini unutmak için çok çaba harcadı. Ne mektup yazdı ne de telefon açtı ona. Rüyalarına bile davet etmedi.

Halis, sık sık Esma hanımı ziyaret etmeye devam etti. Muhlis Can’ı birlikte anıp dertleştiler.

Evliliği çok güzel gidiyordu Halis’in. Kızları Yasemin’le de hiç bir problemleri olmadı. Onlara uyup namaz kılmaya da başlayınca, anne ve kızının daha çok hoşlarına gitmeye başladı. Akşamları çok sevdiği televizyon dizilerini seyretmesi pek mümkün olmuyordu. Gülay ve Yasemin, genelde dini yayın yapan kanalları ve dini programları izlemeyi tercih ediyorlardı.

Onları kırmamaya özen gösterip, kitap okumak için odasına çekiliyordu. Aklına hayatını yazmak gelmişti. Çocukluğundan başlayarak tüm yaşadıklarını, duygularını, Aysun’a karşı beslediği , gözlerini kör eden büyük aşkı, evliliği, kendinden olmayan fakat sahip çıktığı, sonra da biolojik babasına kaptırdığı Muhlis Can’ı anlattı. Sayfalar dolusu yazdıktan sonra, yazdığına pişman oldu. Kendisi için değil ama oğlu için utandı. Onun hayatını başkalarının öğrenmesine, onun incinmesine gönlü razı olmadı. Hepsini yırtıp yok etti. Bu yaptığından da pişmanlık duymadı. Üstelik, rahatladı. Üzerinden büyükçe bir yük kalkmış gibi hissetti kendini.

Yasemin artık lise son sınıf öğrencisi idi. Üniversitelerde başı kapalı kızların okumasının sorun olmasını çok kafasına takmaya başlamıştı. Bu yüzden İsviçre’deki dayısının yanına gidip tahsiline orada devam etmeyi düşünüyordu. Annesi de bu konuda ona detek verdi.

- Bizim zamanımızda hiç de sorun değildi başı kapalı üniversite okumak. Ne oldu bu ülkeye de, bir baş örtüsü sorun edilir oldu ? diyordu, Halis .

- Ne olacak, din düşmanları ülkeyi bu hale getirdi işte.

- Sırf on iki Eylül darbecilerinin marifeti ! Ülkeyi kurtarma palavrasıyla darbe yapıp, içine ettiler memleketin.

- Sürekli çözümden söz ediliyor, herkes çözülmesinden yana görünüyor ama iş icraata gelince kıvırmayan yok !

- İşlerine gelen yasaları, gece yarıları bile çıkartıp, sabahları uygulamaya koyabiliyorlar.

- Yazıklar olsun sebep olanlara da çözüme engel olanlara da !

İsviçre’ye telefon edip konuyu ağabeyi ile görüşmek isteyen Gülay, aldığı teklif karşısında önce şaşırdı, sonra da sevinmeye başladı. Ağabeyi Mahmut, Yasemin’i oğlu Murat’a almayı düşündüklerini söyledi.

Gülay,kızının hem yabancı birine gitmeyeceğini, hem de tahsiline bu şekilde İsviçre’de çok daha rahat devam edebileceğini düşünüp sevinmektedir.

Yasemin de olumlu karşıladı. Murat’ı yakından tanıyordu. Sık sık internette görüştükleri için, aslında sadece birbirlerine aşklarını ilân etmedikleri kalmıştı. Birer kardeş çocuğu olarak sohbetlerini, arkadaşlıklarını yıllardır sürdürmekteydiler.

Halis, olayı öğrendiğinde şok oldu.

- Böyle bir şeyi nasıl düşünürsünüz ? Kardeş çocukları nasıl evlenir ? Şaşırdınız mı siz ? deyip isyan etti.

- Dinimizde var. Bu da bize yeter. Bir çok akrabam, tanıdığım bu tür evlilikler yaptı. Bizim oralarda çok var.

- Yine yanlış yorumluyorsunuz ! Dinimiz böyle bir evliliği asla tavsiye etmiş olamaz. Belki zorunlu hallerde izin verebilir sadece ! Bir defa, çocukları sağlıklı olmaz. Bir çok özürlü çocuğun sebebi, akraba evlilikleridir !

- Adem babamız ile Havva anamızın çocukları başkaları ile mı evlendiler? Bunca insanlık onlardan türemedi mi ? Tüm insanlar özürlü mü doğdu ?

- Yapma Gülay ! Sen cahil bir insan değilsin. Tıp diye bir şey var ve bu tür evliliklerden özürlü çocukların olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu kanıtlıyor.

- Senin tıp dediğin nedir Halis ? Kur’an ne derse doğrusu odur !

- Kur’an tıbbı, bilimi reddediyor mu Gülay ?

- Senin o özürlü dediğin doğumların bütün sebebi yanlış, İslâma uymayan birleşmelerden oluyor. İnsanlar yanlış günlerde, besmelesiz, abdestsiz yatağa giriyorlar, zevkleri uğruna fantezi dedikleri sapıklıklar yapıyorlar. Bu yüzden öyle özürlü doğumlar oluyor işte. Benim tanıdığım hiç kimse böyle bir doğum yapmadı.

- Yapma Gülay ! Gözünü seveyim yapma. Günahına girme kızın ; harcama onu !

Çok uzun sürdü tartışmaları. Zaman zaman Yasemin de katıldı ve annesinden yana tavır aldı. Bir çok arkadaşı dayılarının, amcalarının çocuklarıyla evlenmişti. O da bunda bir sakınca görmüyordu. Üstelik, dayısının oğlu Murat’tan hoşlanıyordu da. Bir de İsviçre’ye gidip, tahsiline de orada devam edebilecek olmak, çok cazip gelmişti.

Tartışmaları kavgaya dönüşmeye başladı. Yine böyle bir tartışmanın en hararetli yerinde, her şeyi yakıp yıkacak o çok ağır sözler çıktı Gülay’ın ağzından.

- Sen yoksa Yasemin’i kıskanıyor musun Halis ? Yoksa ne diye bu kadar itiraz ediyorsun bu işe ?

Tüm dünya bir anda başına yıklıdı adamın. O güne kadar bir an bile üvey kızı olduğunu aklına getirmemiş, öz kızı bilmiş, sevmiş, korumuş ve kollamak istemişti. Akraba evliliği yapmasına karşı oluşu da tamamen onu koruyup kollama isteği idi. Üstelik onun insani değerleri, bir yabancının bile akraba evliliğine karşı olmayı gerektiriyordu. İslâmın böyle bir şeyi asla tavsiye etmeyeceğine yürekten inanıyor, böyle evliliklerden de özürlü çocuklar doğduğundan şüphe etmiyordu. Çünkü Kur’an bilime çok önem veriyor ve inananlara da bilime inanmalarını, değer vermelerini tavsiye ediyordu. Önemli bir bilim olan tıbbın da bu konuda söyledikleri önemliydi.

Bir tek kelime daha söyleyemedi o ateşten beter sözlere karşı. Kendisine reva görülen yakıştırma çok ağrına gitmişti. ’ Üvey kızını kıskanan bir üvey baba ! ’. Düşünmesi bile yüreğine işliyordu.

Bu defa hiç bir eşyasını almadan çıktı ; bir daha dönmeyi asla düşünemeyeceği, bir kaç gün öncesine kadar en mutlu günlerini yaşadığı o evden.

Nereye gideceğini bilmeden yürüdüğü yollar onu yine sahile götürdü. Fakat bu defa eşi ve çocuklarıyla gittiği yer değildi burası. Daha önce hiç görmediği, gelmediği bir uçurumun kenarıydı. Hiç durmayacak gibi hızla yürüyordu o uçurumun kenarına doğru..

( Devam edecek )


 
  
 
Emeğinize Ve Paylaşıma Teşekkürler...
 
    
 
 
Üst Alt