BİLGİ El-Kâbid (El-Kâbiz) İsm-i Şerîfi

*NiSaN*

Misafir
Katılım
6 Şub 2010
Mesajlar
6,141
Tepkime puanı
1,023
Puanları
166
Konum
Manisa/Akhisar
Web sitesi
www.nisanforum.com
El-Kâbid (El-Kâbiz) İsm-i Şerîfi
El-Kâbi(d/z) (ال قابض), kabzeden, tutan, [1] daraltıp sıkan, [2][3] kıtlık veren, [2] zorlaştıran ve az veren [4] anlamlarına gelir. Allah-u teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) biridir.[5]

Bir şeyi eliyle tutmak, avucuna almak, daraltmak, cimrilik etmek, süratle sevk etmek, bir şeyi toplayıp düşmek, almak, gidermek, öldürmek anlamındaki "k-b-d" kökünden türeyen "Kâbid", süratle sevk eden, alan, ruhları kabzeden demektir. Allah'ın sıfatı olarak Kâbid, dilediğine rızkı daraltan, ölüm zamanı gelenlerin ruhlarını alan, kıyamet günü, âlemi gücü ile yok eden demektir. Allah'ın bu sıfatı isim şeklinde el-Esmâü'l-Hüsnâ ile ilgili Tirmizî'nin rivâyet ettiği hadiste geçmiştir.[6][7]

Allah, ruhları kabzedendir (çekip alandır).Hikmeti ve kudreti gereği, imtihan etmek için dilediği kullarından rızıkları kısıtlayandır (kesendir).[8] Ölüm ânında ruhları cebrî olarak kabzeden, bâzen adâlet ve hikmetinin gereği olarak rızıkları daraltan, celâl tecellîsiyle kalpleri sıkıştıran O'dur.[9]

Allah-u Teala Bâsıt ismiyle var etmiş olduğu dünya düzenine uymayan, bu nimetleri görmeyen, hakkını vermeyen ve bu nimetlere şükretmeyen insanların ruhlarını Kâbiz ismiyle alır. Bu kulların ruhları sıkılır, daralır. Olabildiğince acı çekerek ruhlarını verirler.[10]

Bütün canlılara hayat veren, ölüm anında varlıkların ruhlarını kabzeden O'dur.Maddi yönden fakirleştiren ve daraltanında, zengin edip genişleten de Allah'tır. Zenginken fakir olanları, güçlü iken zayıf olanları, yüksek makamlardan düşenleri, bilginken bunayanları gördüğümüz gibi, fakirken zengin olanları, Mekke'de zayıf görüldüğü halde Medine'de güçlenenleri, Bilâl-i Habeşî gibi kâfirlerin kölesi iken müminlerin efendisi olanları, Yusuf (A.S.) gibi hapishaneden Mısır'a sultan olanları, Ümmi iken kıyamete kadar gelecek insanlara ilim öğreticisi olan Hz Muhammed (S.A.V.)'i yaratan O'dur.[11]

Bütün varlıklar Allah Teâlâ'nın kudret kabzasındadır. İstediği kulundan, ihsân ettiği servet ve sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer. İşte bu haller, Kâbid isminin tecellîleridir.[12]

Allah Kâbid ismi ile bazen lütuf ve ihsanını kulundan kısar, rızkını daraltır, onu muhtaç eder, rahat yaşamından mahrum bırakır ve yoksullaştırır. Bir kimse bu hale düştüğünde Kâbid isminin tecellîsine ayna olmuştur. Demek iflas eden, borcunu ödeyemeyen, malını kaybeden, işten çıkartılan, maddi sıkıntılar içinde daralan kimselerde Allah'ın Kâbid ismi tecellî etmektedir.

Kâbid ismi, maddî âlemde böyle tecellî ettiği gibi, bâzen de mânevi âlemde tecellî eder; kul bu tecellî ile koca dünyaya sığmaz bir hale gelir, içi sıkılır, kalbi daralır, ruhu sanki bir kafesteymiş gibi çırpınır. İşte bu hal Kâbid isminin bir tecellîsidir. Bu tecellî ile kul kendi aczini anlar, fakrını derk eder ve rahmet-i ilâhiyyenin kapısını dua ve niyaz ile çalar, Allaha iltica eder, ona sığınır. Demek Kâbid isminin tecellîsi, dua ve niyaza bir davettir.
Yağmurların yağmaması da Kâbid isminin bir tecellîsidir. Bazen olur ki Allah-u Teala kimi yerlere yağmur yağdırmaz, kimi yerlere az yağdırır. Adeta yağmuru tutar, kabzeder. Demek yağmursuz geçen günler Kâbid isminin tecellîsine mazhar olan günlerdir. Kâbid isminin tecellîsini daha birçok yerde görebilirsiniz: Mesela sıkışan trafikte, öğrenilmeye çalışılan bir meselenin anlaşılamamasında ve kişiye zorlaştırılmasında, mahsullerin bir felaket ile helak olmasında, toprağın kuraklaşıp ekinlerin bitmemesinde, işlerin kesat gitmesinde, hayatın insanlara zorlaşmasında ve diğer bütün sıkıntı ve zorluk hallerinde tecellî eder.

Bu isim dünyada böyle tecellî ettiği gibi ruhun ölüm anında kabzedilmesinde de tecellî eder. Her ölen ve ruhu kabzedilen mahlûk, Allah'ın Kâbid ismine ayna olmuştur. Ölümde tecellî eden Kâbid ismi, ölümün kardeşi olan uykuda da tecellî etmektedir. Uyku esnasında ruhlar tutulur. Eceli gelenlerin ruhu bırakılmazken, eceli gelmeyenlerin ruhları bedenlere iade edilir. Bunun ölümden tek farkı, ölümde ruhun tamamen çıkması, uykuda ise ruhun bedenle olan irtibatının tamamen kesilmemesidir. İşte uykudaki ruhların tutulması da Kâbid isminin bir tecellîsidir.

Ölüm ve uykuda ruhun kabzedilmesi ile tecellî eden Kâbid ismi, kabrin kulu sıkmasıyla ve hesap günündeki diğer sıkıntılarla da tecellî eder.[13]

Kurân-ı Kerîm'de zikri geçen Esmâ'ül Hüsnâ arasında yer almayan bu kavram, Esmâ'ül Hüsnâ hâdisinde "Bâsit" ismi ile birlikte zikredilmekte ve genellikle "nîmet ve rızıkları belirli bir ölçüye göre tutup veren, ruhları bedenlerinden alan" anlamlarında Cenâb-ı Hakk'a nispet edilmiştir. Konuyla ilgili bütün kaynaklar, bu ismin "el-Bâsit" ismiyle birlikte ele alınıp incelenmesini uygun bulmaktadır.[14]

Arapça'da "almak, belirli bir ölçüde tutmak, daraltmak, kısmak" gibi anlamlara gelen "kabd" (قبض
) mastarı, Kurân-ı Kerîm'in bâzı âyetlerinde [15] çeşitli fiil kalıplarıyla Allah hakkında kullanılmıştır. "Bâsıt"ın rızıkla ilgili olarak kullanıldığı âyetlerde rızkı genişletip yaymanın karşıtı olan "daraltıp kısma, belirli bir ölçüde tutma" anlamındaki "kabd" ve "kadr" kelimelerinin çeşitli türevleri kullanılmıştır. Böylece rızık bolluğu ve darlığının sürekli, sâbit ve mutlak bir kânun olmadığı, ilâhî irâdeye bağlı olarak çeşitli dönemlerde ve geçim sıkıntısı veyâ rahatlığının yaşanabileceği ifâde edilmiş, böylece Allah'ın "Kâbid""Bâsıt" isimleri arasındaki denge ve âhenge işâret edilmiştir. İslâm âlimleri, bu âhenk ve denge sebebiyle, bu tür isimlerin tek başına aslî mânâlarıyla Allah'a nispet edilemeyeceğine, dâimâ birbirini dengeleyecek tarzda berâberce zikredilmesinin gerektiğine dikkat çekmişlerdir.[16]

Tasavvufî bir terim olarak "kabz" takallüs, sıkılma, sıkışma anlamlarında olup, yayılma, açılma, iç açılması demek olan "bast"ın zıddıdır. Kabz, korku (havf) durağına tekabül eden ruhî bir haldir. İnsanda bu sıkıntı hâlini meydana getirenin Allah olduğu kabul edilir.[17]

"Kâbid" ismi, korkunun; "Bâsıt" ismi ise ümidin önemli bir kaynağıdır. Yani, mümin olan insan hem Allah'ın celâl ve azametinden korkacak, kabir azabını ve Cehennemi sıkça hatırlayacak; hem de O'nun rahmet ve mağfiretinden daima ümitli olacak ve ona göre amel edecektir.[2]
Es-Sarrâc, bu iki terimi şöyle tarif eder:
Kabz ve bast yüce ve rûhî iki hal olup, ariflere mahsustur. Allah onları sıktığı zaman, yemek, içmek ve eğlenmek gibi caiz olan şeylerden ve gıdaların bir kısmından alıkoymada etkili olur. Ariflerin gönlünü açtığı zaman da, kendilerini korumayı üzerine almak sûretiyle, o câiz olan şeyleri yine kendilerine iâde eder. Kabz, arifin öyle bir hâlidir ki, kendisine bu durumda marifetullahtan başkasına elverişli bir mekân bırakılmamıştır. Ortaçağ Hıristiyan tasavvufunda kabzını karşılığı olan terim, Fransızca "desolation"dur. Bu kelime, sözlükte; yıkıklık, haraplık, büyük keder, büyük iç sıkıntısı anlamlarına gelir.[18]
"Kabd" ve "Bast" kavramlarının fiil olarak kullanıldığı;

ve

مَنْ ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا كَثِيرَةً وَاللَّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ


«Kimdir Allah'a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak ona döndürüleceksiniz.» (Bakara 245) [19] meâlindeki bir âyet-i kerîmede her iki fiilin de mef'ûlü zikredilmeyerek bu iki kavrama daha geniş bir anlam verilmesine imkân hazırlanmıştır.[9]
Allah'ın bu vasfı, Kurân'da üstteki ayette "kabada-yakbidu" fiiliyle ifâde edilmiştir: "Allah, rızkı kısar da açar da" (yakbidu ve yebsütu) Âyette geçen "yakbidu" fiili, fert ve toplumlara ihsân, nimet ve rızkı bir hikmete binaen kısar, daraltır, az verir demektir Kurân'da bu anlam, "kadr" ve "katr" kelimeleriyle de ifade edilmiştir:[20][7]

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

«Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O'nun elindedir. Gökler de O'nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.» (Zümer, 39/67) [21]

Bu âyet, Allah'ın kıyamet günü yer ve gökleri gücü ve kudretiyle yok edeceğini beyan etmektedir Yeri yok etmesi ile ilgili olarak "kabza" kelimesi kullanılmıştır Allah'ın ruhları kabzettiği Kurân'da "kabz" kelimesiyle ifade edilmemiş, bu husus hadislerde zikredilmiştir.[20][7]

Bu ismin insan üzerindeki tecellîsi noktasında düşünüldüğünde; insan, bütün âlemin Allah'ın kabda-i kudretinin tasarrûfu altında bulunduğunu bilmelidir. O, istediği kulundan daha önce ihsân ettiği servet ve zenginliği, evlâd ve iyâli (ailesini ya da eşini), zevk ve gönül ferâhlığını her ân geri almaya muktedîrdir. Allah, hakîmdir. Kuluna bazen "bâst""kabd" ile muamele buyurabilir. Hayat ve dünya, kul için imtihandan ibârettir. "Kabd" (yani darlık) vaktinde kula düşen görev, elden çıkan nîmetlerden müteessir olsa (üzülse) bile, sabır denilen fazîleti elden bırakmamaktır.[14][9]
Allah, dilediği kişinin imkanlarını artırarak şükredip etmeyeceğini, dilediğinin de imkanlarını daraltarak nankörlük edip etmeyeceğini dener. Dolayısıyla insanların sahip olduğu veya olamadığı şeyler kendileri için bir kazanç değildir. Bunlar sadece geçici dünya hayatını mı gerçek yurt olan ahireti mi istediklerini denemek için Allah'ın yarattığı imtihanlardır.

Eğer kişi bu gerçeğin farkına varmaz ve elindeki her şeyi kendisinin zannedip cimrilik yapar, Allah'ın dilediği şekilde harcamazsa o zaman Allah elindeki imkanları daraltabilir. Tam aksi olarak elindeki her şeyin kendisine Allah'ın rızasını kazanacak şekilde kullanılması için verildiğini bilen kişilerin de imkanlarını artırır, dünyada da ahirette de onlara en güzeliyle karşılık verir.[11]
Kulun, cüz'î iradesini Hakk'ın rızası istikametinde kullanmasıyla kalp ve ruh âleminde bir genişlik hasıl olur. Aksi halde insan ruhî sıkıntılar, günümüz tabiriyle stresler içinde perişan olur. Tahkikî imanda genişlik, iman zafiyetinde ise darlık vardır. Tevekkülde genişlik, sabırsızlıkta darlık vardır. Affetmede genişlik, intikam hissinde darlık vardır. Cömertlikte genişlik, cimrilikte darlık vardır. Bununla birlikte bu iki isim insanın manevî terakkisinin esasları olan ‘havf ve reca' ile yani “Allah'ın kahrından korkmak ve rahmetinden ümitli olmakla” yakından ilgilidir.
Bir bitkinin, gece ve gündüzden ayrı faydalar görmesi gibi, bir mümin de Kâbid ve Bâsıt isimlerinin her birinden ayrı bir feyiz alır. İçinin sıkıldığı, karmaşık problemlerle kuşatıldığı, dünyanın kendisine dar geldiği anlarda, aczini ve fakrını daha iyi anlar; kulluk şuurunda inkişaf olur. Ruhunun ferah ve sürurla dolu olduğu zamanlarda ise, bunu bir ilâhî ikram ve ihsan olarak değerlendirip şükür vazifesini eda etmeye çalışır.

İnsan, bu dünya hayatında, sıkıcı ve ferahlatıcı nice olaylarla değişik imtihanlar geçirir. Hastalanır, sıhhate kavuşur. Üzülür, sevinir. Derken bu geniş dünyadan kabre göç eder. İmanla göçenler için o âlemde Bâsıt ismi tecellî eder ve kabir, Allah Resûlü'nün (S.A.V.) ifadesiyle, ‘Cennet bahçelerinden bir bahçe' olur. İnanmayanlar için ise Kâbid ismi tecellî eder ve kabir, “Cehennem çukurlarından bir çukura” dönüşür, insanı sıkar durur. Ve bu yolculuğun sonu Cennet ve Cehennemle son bulur. Birincisinde her türlü genişlik, ikincisinde ise her türlü darlık vardır.[2]
Kabz ve bast halleri; lügat manası olarak ruhen sıkıntı, daralma ve genişleme, sıkıntı ve ferahlık manalarına gelmektedir. Bu halleri Bediüzzaman, Kastamonu Lahikası'nda şöyle açıklamaktadır: “sair teellümât-ı ruhaniye ise, sabra, mücâhedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünkü, emn ve ye'sin vartasına düşmemek hikmetiyle, havf ve reca muvâzenesinde sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast hâletleri celâl ve cemal tecellîsinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatçe medâr-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.”

Bu ifadeyi biraz açacak olursak, ruhi bazı sıkıntılarımız Cenâb-ı Allah tarafından, bizi; sabra ve nefis ile mücahedeye alıştırmak için bize verilen Rabbani birer kamçıdır. Burada kamçı ifadesi üzerinde duracak olursak, nasıl ki, tembelleşen, hantallaşan bir mahluku harekete getirmek için kamçı kullanılır. Aynen öyle de, tembelleşen ve yeknesaklık içerinde bulunan bir insan da bu kabz ve bast halleriyle adeta mümin kamçılanmakta, ve vazifesinde ciddiyete sevk edilmektedir.

Ancak bu noktada yukarıdaki ifade de geçen “emn ve ye'sin vartası” ifadesi de gözden kaçmamalıdır. Emn hali bast halinin neticesi olmamalıdır. Yani sıkıntı ardından gelen rahatlık, vazifede ki ciddiyete halel vermemelidir. Bununla beraber kabz halinin neticesinde mümin ye'se düşmemelidir. Çünkü istiklal şairimizin de ifade ettiği gibi “Ye'is mani-i her kêmaldir” Ümitsizlik ile her muvaffakiyetin önü kapanır.

Bu haletler, Cenâb-ı Hakkın Celal ve Cemal isimlerinin tecellîsi iledir. Nasıl ki hastalık Cenâb-ı Hakkın Şafi isminin tecellîsi neticesi ise, sıkıntı haline Cenâb-ı Hakkın el-Darr (celali isim) gibi isimlerinin, rahatlık ve genişlik hali de Cenâb-ı Hakk'ın el-Vasi (cemali isim) gibi isimlerinin neticesidir. Bu halden kurtulmak için abdestli dolaşmayı adet haline getirmek ayrıca Kuranı Kerim ve Cevşen'i sık sık okumak gerekir.[22]
Sonuç olarak; çekilen her maddi ve manevi sıkıntı, dünyevi ve uhrevi zorluk Kâbid isminin bir tecellîsidir. Burada kula düşen ise: Kâbid isminin tecellîsine karşı sabır ile mukabele etmek, her sıkıntıdan sonra bir genişliğin olduğuna itikat ederek dua ve tazarru ile acz ve fakrını rahmetin dergâhında izhar etmektir.[13]

El-Kâbid İsm-i Şerîfinin Faziletleri ve Havassı

  1. El-Kâbid ism-i şerîfini söyleyen, elem ve sıkıntılardan kurtulur.(Yûsuf Nebhânî) [23][24][5]
  2. Bir Müslüman inanarak ihlasla "Yâ Kâbid" diye bu mübarek ismin zikrine devam ederse onun tecellîsine eserlerine nail olur. Zulümden, kötü huylarından ya da sıkıntılarından kurtulur.[25]
  3. Bir kimse "Yâ Kâbid" ismini 40 gün kırk lokma üzerine yazıp yese; o kimse, açlık mihnetinden emin olur.[11]
  4. Ya Kâbid ismini okumaya devam eden kişi heybetlilik ve celallik kazanır. Kimse düşmanlık etmeye, hakkında dedikodu yapmaya cesaret edemez. Okuyan, kötü huylarından kurtulur.
  5. Düşman şerrinden korunmak için 903 defa okunur.
  6. İki ay günde 10000 defa okuyana bazı sır perdeleri açılır.[26]
  7. Bu adı devamlı anan kimseler, heybetli ve azametli görünürler. Yanlarına yaklaşmaya kimse cesaret edemez.[27]
 
  
 
KONU GÜNCELLENDİ..
 
    
 
 
Üst Alt