Camide yapılması caiz olmayan şeyler

DiLaRa

EMEKLİ ADMİN
Nisan Forum
Katılım
3 Ağu 2010
Mesajlar
933
Tepkime puanı
144
Puanları
63
İbâdet yapmak için, toplanılan yerlere (Ma’bed) veyâ (İbâdethâne) denir. Yehûdîlerin ma’bedlerine (Sinagog) ve (Havra) denir. Hıristiyanların ma’bedine (Kilise) ve (Bî’a) veyâ (Savme’a) denir. Müslümânların ma’bedine (Mescid) ve (Câmi’) denir. Ma’bedlerde ibâdet yapılması ve dinlerin emirleri, yasakları, öğretilir. Şimdi ma’bedlerde konuşan vazîfeliler iki şey üzerinde durmakdadırlar:
1 — Parlak, yaldızlı sözlerle, acıklı hikâyelerle, nağmeli hazîn okumalarla, hattâ çalgı ve ho-parlörlerle, dinleyicileri rikkate, heyecâna getirmek, kalbleri alarak, onların teslîm olmalarını, bir gâyeye sürüklenmelerini sağlamak.

2 — Dînin emrlerini, yasaklarını öğretmek ve bunlara uyulmasını sağlamak.
Bugün hıristiyanların kiliselerinde ve yehûdîlerin havralarında, kalblerin, rûhların değil de, yalnız nefslerin, düşüncelerin birleşdirilmesine çalışılmakdadır. Dînî vecîbeler olarak da, eski din adamlarının koydukları ve her zamân, her yerde başka olan şeyler öğretilmekdedir. Bunun için, kiliseler, havralar, bir ma’bed değil, bir politika, bir konferans yeri olup, insanları uyuşdurarak, liderlerin, şeflerin arzû ve düşüncelerine sürüklemekdedirler.
Câmi’lerde de, din adamları arasına sızarak, böyle siyâset ve kazanc gâyesi ile konuşan her zamân görülmüşdür. Bunlar, islâm âlimlerinin kitâblarını okumamış, mezhebsizlerin, sapık kimselerin bozuk kitâblarına aldanmış din câhili (Yobaz)lardır. İslâmiyetin îcâblarını öğretmek ve yapdırmak şöyle dursun, kendileri bile öğrenememiş zavallı kimselerdir. Bunlar, doğru dürüst abdest ve gusl almasını, şartlarına uygun ve ihlâs ile namâz kılmasını bilmeyen câhil ve sapık kimseler olup, her asırda müslümânları şaşırtmışlar, islâmiyete ve millete zararlı olmuşlardır. Uzun cübbe, büyük sarıkla, minberlerde, va’z kürsîlerinde tegannî ile, nota ile okuyup, yaldızlı sözlerle, heyecânlı hikâyelerle konuşarak, dinleyicileri köksüz ve geçici bir te’sîr altına alabilen birer hatîb, konferanscı olmuşlardır. Siyâsî partilerin, diktatörlerin, faşist idârecilerin ve kiliselerin sözcüleri gibi, geçici heyecân vererek dindârları aldatmışlardır. Âlimlerimiz bunlara din adamı değil, din ve îmân hırsızı, (Yobaz) demişlerdir. İslâm âlimlerinin kitâblarından anlatan ve sözleri, hâlleri, işleri, bu kitâblara uygun olan hakîkî din adamları, islâmiyyeti bunların zararlarından korumuşlardır.
Ebüssü’ûd efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” fetvâsında buyuruyor ki, (Bir köyde veyâ mahallede mescid olmayıp, cemâ’at ile namâz kılmasalar, hükûmet bunlara zorla mescid yapdırmalıdır. Cemâ’ati ihmâl edenleri ta’zîr etmelidir. 940 [m. 1533] senesinde bu husûsda her vilâyete emir gönderilmişdir). (Mecmû’a-i cedîde)de diyor ki, (Eski bir mescid, cemâ’ati alamazsa, mahalle halkı kendi paraları ile bunu yıkarak genişini yapmaları câizdir).
(Halebî-yi kebîr), 613. cü sahîfede diyor ki, (Mahalle mescidinde, cemâ’at az olsa dahî, namâzı burada kılmak, cemâ’ati çok olan büyük câmi’de kılmakdan efdaldir. Mahalle câmi’indeki cemâ’ati kaçıranın, başka câmi’deki cemâ’ate gitmesi efdaldir. Başka câmi’ cemâ’atine yetişemezse, yalnız kılmak için, mahalle mescidini tercîh etmek efdaldir. Mahalle mescidinde imâm, müezzin bulunmazsa, cemâ’atden biri, bu vazîfeyi yapar. Başka câmi’e gitmezler. Mahalle mescidinin imâmı, yatsı namâzını, beyâzlığın gayb olmasını beklemeyip, dahâ erken güneşin batdığı yerde kırmızılık gayb olunca kılarsa, bununla birlikde, erken kılmayıp, beyâzlığın da gayb olmasını bekleyip, yalnız kılmak efdaldir. [Yanî dahâ iyidir. Büyük şehirlerde yatsı ezânları erken okunuyor. İmâm-ı a’zamın ictihâdına uyulmuyor ise de, imâmeyn kavline göre okunduğu için, bu cemâ’at ile kılmak câizdir.] Mahallenin imâmı fısk ile meşhûr ise, yanî büyük günâh işliyorsa, [meselâ, ezânı ahkâm-ı islâmiyeye uygun olarak okumuyorsa] başka mescidin cemâ’atine gitmelidir. Çünkü, mekrûhdan sakınmak, sünnet işlemekden dahâ önce gelir).
İbni Âbidîn buyuruyor ki:
1 — Câmi’ kapısını kilitlemek mekrûhdur. Hırsız tehlikesi varsa, mekrûh olmaz.
2 — Câmi’ üzerinde cimâ’, tahrîmen mekrûhdur. Kâ’be-i mu’azzama ve câmi’ üzerine basmak da mekrûhdur. Câmi’ üzerine cünüb çıkmak harâmdır.
3 — Câmi’ üzerine abdest etmek tahrîmen mekrûhdur. [Câmi’in altına ve mihrâb duvarının önüne abdesthâne yapmanın mekrûh olduğu (Tergîb-üs-salât)da yazılıdır.] Çünkü, câmi’lerin üstü, semâya kadar mesciddir. Altı da böyledir. Altını şadırvan, hamâm yapmak câizdir.
4 — Câmi’den ba’zan geçmek câizdir. Yol hâline getirmek mekrûhdur. Özür olursa, mekrûh olmaz. Hergün mescide ilk girişde (Tehıyyet-ül-mescid) kılar. Sonraki girişlerinde kılmaz. Hamevî (Eşbâh) şerhinde diyor ki, (Câmi’e girenin (Tehıyyet-ül-mescid) olarak, iki rek’at namâz kılması, sözbirliği ile sünnetdir. Ba’zan, müstehab deyince sünnet anlaşılır. Kur’ân-ı kerîm okunuyorsa, tehıyyet kılınmaz. Çünkü, Kur’ân-ı kerîmi dinlemek farzdır. Farz-ı kifâye için dahî sünneti terk etmek evlâdır. Kur’ân-ı kerîmi tegannî ile okumak ve bunu dinlemek harâmdır). [Dört vakt namâzın sünnetlerini kazâ niyeti ile kılmak lâzım olduğu buradan da anlaşılmakdadır.] (Kâdîhân)da diyor ki, (İmâm tegannî ile okuyorsa, başka mescide gitmek efdaldir. Zânî veyâ fâiz yiyici ise [veyâ başka harâm işlediği, zevcesini, kızını açık gezdirdiği ma’lûm ise] başka mescide gitmelidir). Zarûretsiz câmi’den geçmeği âdet eden, fâsık olur. Câmi’e hangi ayakla girip çıkılacağı, 70. ci madde başında yazılıdır.
5 — Câmi’lere necâset sokmak mekrûhdur. Üzerinde necâset bulunan kimse, câmi’e giremez. Necis yağ ile kandil yakmak câizdir. (Fetâvâ-i fıkhiyye)de diyor ki, (Mescidde necâset gören kimsenin, bunu hemen temizlemesi lâzımdır. Temizlemeği özürsüz gecikdirirse, günâh olur. Namâz kılanın üzerinde, secde yerinde necâset görenin, bunu ona bildirmesi lâzımdır. Bunu haber vermek ve namâzı geçecek olanı uyandırmak vâcib değildir, sünnetdir).
 
  
 
Cevap: Camide yapılması caiz olmayan şeyler

emeğine yüreğine sağlık paylaşım için tşk ederim....
 
    
 
 

Similar threads


Üst Alt