31-Lokman Suresi Tefsiri

DEN!Z

EMEKLİ ADMİN
Nisan Forum
Katılım
12 Tem 2014
Mesajlar
0
Tepkime puanı
4,893
Puanları
0
Yaş
106
31-Lokman Suresi Tefsiri

lokman1_11klpqt.gif
lokman12_19snr4d.gif
lokman20_281dpkd.gif
lokman29_34g1o3b.gif



Lokman Suresi Tefsiri


Elmalı Tefsiri

Kehf, 18/109)

31-33- Gaddar, yani sözünde durmayıp, ahdini çokça bozan demektir.

34- "Kıyamet saatinin bilgisi Allah katındadır..." Abdullah b. Ömer (r.a.)dan rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v.): "Gaybın anahtarları beştir, onları ancak Allah bilir." buyurmuş ve bu âyeti okumuştur. Rivayet edildiğine göre Hâris b. Ömer adında bir adam Resullulah (s.a.v.) hazretlerine gelmiş "Ya Muhammed! Kıyametin kopması ne zaman? Beldelerimiz kuraklıktan sıkıldı, bolluk ne zaman? Karımı gebe bıraktım, ne doğuracak? Bugün kazandığımı biliyorum, yarın ne kazanacağım? Nerede doğduğumu biliyorum, fakat nerede öleceğim?" diye sormuş. Bu âyet bu sebeple inmiştir. Demek ki, âyet, sorulan bir sorunun cevabıdır. Fakat kendisinden önceki âyetlere göre de mukadder (gizli) bir sorunun cevabıdır. Çünkü Rûm Sûresi'nin sonunda "Kıyamet kopacağı gün günahkârlar yemin ederler..." (Rûm, 30/55) buyurulduğu gibi, burada da "Bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez." buyurulması üzerine şüphesiz ki o gün, o saat ne zaman? diye bir soru hatıra gelebileceğinden bununla, ona cevap verilmiş oluyor.

Burada Fahreddin Râzî der ki: "Bazı tefsirciler, Allah Teâlâ bu âyet ile beş şeyi bilmeyi başkasından menetti, diyorlar. Gerçi öyle ama maksat o değildir. Çünkü Allah Teâlâ, mesela tufan zamanında bir kum yığınındaki cevher-i ferdi (bir atomu) ve rüzgarın onu doğudan batıya kaç kere naklettiğini ve nerede bulunduğunu bilir, bunu başkası bilemez. Şu halde bu beş şeyi anmadaki tahsisin izah şekli yoktur. Bu hususta doğru olan şudur ki, "bir günden korkun" buyurulması, "gerçekten Allah'ın vaadi haktır" diye o günün mutlaka olacağının tekid edilmesi üzerine, o gün ne zaman? diye gelecek bir soruya karşı şu şekilde cevap veriliyor: "Onu Allah'tan başkası bilmez ve fakat muhakkak olacaktır." deniliyor. Ve kaç defalar geçtiği üzere tekrar dirilme hakkında iki delil de zikrediliyor:

Birincisi, yeryüzünün ölümünden sonra tekrar dirilmesidir. Nitekim yukarıda: "Halbuki onlar, daha önce üzerlerine yağmur indirilmeden evvel ümidi kesmişlerdi. Şimdi bak Allah'ın rahmetinin eserlerine! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki, O, mutlaka ölüleri diriltir." (Rûm 30/49/50) buyurulmuştu. Ve "O, yeryüzünü ölümünden sonra tekrar diriltir. Sizler de (kabirlerinizden) işte öyle çıkarılacaksınız." (Rûm, 30/19) buyurulmuştu. Burada da şöyle denilmiş oluyor: "Ey soru soran! Sen onun zamanını bilemezsin, fakat o olacak, Allah, ona kâdirdir. Nasıl ki o yeryüzünü ölmüşken diriltiyor yağmuru indiriyor...

İkincisi, yaratılışın başlangıcıdır. "Yaratmayı ilkin yapan, sonra onu çevirip yeniden yapacak olan O'dur." (Rûm, 30/27), "De ki: Yeryüzünde bir gezin de bakın, O yaratılışı nasıl başlatmıştır! Sonra Allah, ahiret dirilişini de böyle yapacaktır." (Ankebut, 29/20) buyurduğu gibi, burada da "O, rahimlerde ne varsa bilir." buyuruyor. Yani sen onu bilmezsen de o olacaktır, Allah'ın ona gücü yeter. Rahimlerdekini bilip yarattığı gibi, ruhamdan (taştan) yaratmasını da bilir..." Camiu's-Sağir'de "Beş şey vardır ki, onları Allah'tan başkası bilmez." diye gelen Büreyde hadisinde "Münâvi kebir" şerhinde der ki: "Yani bu beş şeyi Allah'tan başkası, hem genel, hem de parça olarak ihatalı ve şümullü bir şekilde (bütün özellik ve incelikleriyle) bilemez."

Şu halde Allah Teâlâ'nın, bazı ileri gelen kullarına, hatta bu beşten bazı gayıb şeyleri bildirmesine ters olmaz. Çünkü o sınırlı parçalardandır. Mûtezile'nin bunu inkâr etmesi de manasızdır. Bir de Buharî'de Enes b. Malik (r.a.)den rivayet olunduğu üzere Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Allah Teâlâ rahime bir melek görevlendirmiştir. Ya Rab! Bir damla su, ya Rab! Yapışkan bir parça, ya Rab! Bir çiğnem et der. Allah Teâlâ da yaratma işini yerine getirmeyi dilediği zaman erkek mi, dişi mi, azgın mı, itaatkâr mı? Rızkı ne, eceli ne? söyler, anası karnında bunlar yazılır. O zaman onu, o melek ve Allah Teâlâ'nın kullarından dilediği kimseler de bilir." Demek ki bazılarının bu şekilde bile bilmesi anlatılan tahsise (onları bilmenin Allah'a mahsus olduğuna) aykırı değildir. Çünkü Allah'a mahsus olan ilim, gaybda iken her birinin durumlarına geniş ve teferruatlı bir şekilde vakıf olan tam ve mükemmel ilimdir. Meleklerin ve bazı ileri gelen kimselerin bilebileceği ilim ise, az çok delili ortaya çıkmış bir şekildeki eksik ilimdir. Aynı şekilde bulut, rüzgar, barometre gibi bazı işaretlerden yağmura, ceninin bazı konum ve hareketlerinden erkek veya dişi olduğuna intikal etmek şeklinde meydana gelen ve zanna dayanan şeylerle delil getirmek de buna ters değildir. Çünkü zan, ilim değildir. İlim, şüphesiz olandır.

Âyetteki tahsisin izahına gelince, Âlusî'nin açıkladığına göre bunun sebebi ve dayanağı, "Allah" yüce isminin öne alınmasıyla haberlerin, cümle halinde hükmü kuvvetlendirme tarzında bulunmasında gözetilmiştir. Fakat birinci cümlenin haberinde "yanında" zarfının öne alınmasıyla kasr (tahsis) açık ise de, diğerlerinde cümlenin mânâsıyla az çok işaret halindedir ki, mânâ şu oluyor: O saat ne zaman? denilirse Şüphesiz Allah ki, (kıyamet) saatinin bilgisi ancak O'nun yanındadır. Ve yağmuru o indirir. O halde ne zaman, nereye, ne kadar ve ne şekilde yağdıracağını da tam olarak o bilir. O halde öldükten sonra dirilmenin ne zaman olacağını da ancak O bilir. Bütün rahimlerdekini de O bilir. Erkek mi, dişi mi? beyaz mı, kırmızı mı? tam mı, eksik mi? Her birinin özellikleri nedir? Bütün rahimlerdekinin tafsilâtını O bilir. Dolayısıyla kabirlerdekinin de tafsilâtını O bilir. O yaratan, diriltir. Ve hiçbir kimse yarın ne kazanacağını kestiremez. Yani ileride başına ne geleceğini, eline ne geçeceğini, iyilik mi kötülük mü kazanacağını kendi gayretiyle bilemez. Yine hiçbir kimse; gerek iyi, gerek kötü kim olursa olsun hangi yerde öleceğini kestiremez. Küçük kıyameti bilemez, büyük kıyameti nerede bilecek? Fakat Allah'a gelince Şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. Olmuşu, olacağı, görüleni, görülmeyeni, açığı, gizliyi hepsini bilir, hepsinden haberdardır.

Son iki fıkrada "ilim" yerine "dirayet" tabir edilmiş olduğu ve Allah Teâlâ'nın ilmine "dirayet" denmesi caiz olmadığı için, burada Allah'ın ilmi ayrıca belirtilerek tahsisi, böyle menfilik ve müsbetlikle (olumluluk ve olumsuzlukla) ifade edilmiştir. "Allah'ım! Güzel bir şekilde tamamlamayı bize kolaylaştır."

Lokman Sûresi ile gelen irşad ve davetin hatırlatılmasının, bir Secde Sûresi ile takib edilmesi ne güzeldir!

 
  
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
emeğinize sağlık, paylaşım için teşekkürler...
 
    
Konu Güncellendi..
 
    
 
 

Similar threads


Üst Alt