''Sevdiklerinize Sevdiğinizi Söyleyin.'' Hz. Muhammed

HANIMAĞA

EMEKLİ ADMİN
Nisan Forum
Katılım
13 May 2012
Mesajlar
35,477
Tepkime puanı
8,886
Puanları
250
''Sevdiklerinize Sevdiğinizi Söyleyin.'' Hz. Muhammed



ju5tvm566u1.jpg

Muaz İbni Cebel (ra)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav), Muaz'ın elini tutmuş ve şöyle buyurmuştur:

"Ey Muaz, Allah'a yemin ederim ki ben seni gerçekten seviyorum. Sonra da ey Muaz sana her namazın sonunda: ‘Allah'ım! Seni anmak, Sana şükretmek ve Sana güzelce kulluk etmekte bana yardım et!' duasını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum."

(Ebû Davud, Vitr 26; Nesaî, Sehv 60)

Dostlarımıza duyduğumuz sevgi, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden ayırt etmemize yardımcı olmak yerine gözümüzü âdeta körleştiren, kazandığımız kalpleri kaybetme güvensizliği içinde bizi adaletten, yanlışın düzelticisi, eksiğin tamamlayıcısı hayırlı dostlar olmaktan uzaklaştırıp duyarlılığımızı dumura uğratan hastalıklı bir sevgi olmamalı.

İnsan, ilişkileriyle var olan ve hayatını bu ilişkiler çerçevesinde anlamlandıran bir varlık. İnsanın sosyal çevresiyle bağının niteliği ve kalitesi, İslam'ın bireysel planda nihaî hedefi olan dünya ve ahiret saadetinin anahtarı konumundadır. Bu anlamda bir Müslümandan beklenen, hayatın içinde, insanların arasında ve sorumluluklarının bilincinde olarak hayatını sürdürebilmektir.

Tek başına iyi olmak, tek başına abid, alim, arif... olmak övünülecek özellikler arasında yer almaz. Buna karşılık, hayata anlam katarak yalnızlığın insanı içine gömdüğü dipsiz kuyulardan çıkaran birliktelikler teşvik edilir. "Allah için" sevebilmenin kazandırdığı güçle tekamül ufkuna birlikte kanat açabileceği dostları / yakınlarını - en azından sadece insan oldukları için - sevmenin, sıradan alışkanlıklar başta olmak üzere davranışların tümüne rengini vermesi beklenir.

Dostlarımıza duyduğumuz sevgi, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden ayırt etmemize yardımcı olmak yerine gözümüzü âdeta körleştiren, kazandığımız kalpleri kaybetme güvensizliği içinde bizi adaletten, yanlışın düzelticisi, eksiğin tamamlayıcısı hayırlı dostlar olmaktan uzaklaştırıp duyarlılığımızı dumura uğratan hastalıklı bir sevgi olmamalı. İkili ilişkilere, riyakarlık, güvensizlik ve cesaretsizliğin damgasını vurduğu günümüzde çok da anlaşılabilir gelmese de bu sevgi, karşılık beklemeksizin sadece sevilenin daha mahir, daha erdemli, daha iyilerden olabilmesi için yüreği titretmeli. İnsanı, sadece seviyor olmaktan kaynaklanan sorumluluk duygusuyla besleyip kuşatmalı, affı ve merhameti yol azığı kılarak umuda taşımalı.

Sözü özü bir olan Rasûlullah'ın Yemen'e idareci olarak gönderdiği genç Muaz'la yaşadığı bu hikayeden sevdiklerimize karşı sorumluluklarımızın nereden başladığını öğrenebiliriz. "Bir kimse din kardeşini sevdiği zaman kendisini sevdiğini ona bildirsin." (Ebû Davud, Edeb 112-113) tavsiyesinin ilk uygulayıcısı olan Hz. Peygamber'in bu sünneti unutalıdan beri aile yaşantımızdan tutun, iş hayatımızda istihdam ettiğimiz insanlara varıncaya kadar yakın çevremizdekilere "şımarıp gevşemeye başlarlar" evhamıyla davranır olduk. Gevşemeyi önlemek isterken, korkunun olduğu yerde sevgi fidanının büyüyemeyeceğini acı da olsa öğrendik. Bu defa da bir başka yanlışın kucağına sığmaya çalıştık: sadece kelimelerde yaşayan, insanı "oldurmayan" duygu (!)ların deniz köpüğü kıvamına tutunma yanlışının...

Sevdiklerimize karşı sorumluluğumuz, duygularımızın ifade edilmesinden başlar demiştik. Sevginin ifadesinde tılsımlı bir yön vardır; içten söylenmiş bir sözcük, görünenin arkasında saklı duranı anlama gücünü ve savunmacı olmayan, tarafsız bir yaklaşımla kendini sağlıklı değerlendirebilme becerisini ortaya çıkarır. Yapıcı her eleştiriyi kişiselleştirme yanlışına düşmekten bizi korur.

Bu hadis-i şerifle, iki kişi arasındaki sevgi ve muhabbeti, dostluk bağını güçlendirecek somut reçeteler sunan Hz. Peygamber, sevginin ifadesi, isimle hitap, sıcak ve samimi dostluk ortamlarında elinden tutma... örneklemelerini göstermekle kalmıyor bütün bunların samimi niyetlerle yapılmasının insanın zihin ve gönül dünyasında hangi hassas noktayı uyarabileceğini düşünmemize de kapı aralıyor. Başkasına yapacağımız ya da bize yapılan tavsiye ve yönlendirmelere nasıl bir yöntemle yaklaşacağımız konusunda ufkumuzu aydınlatıyor.

Seven, sevdiğinin hayrını istemeli. Birbirleriyle bildiklerini paylaşmak, karşısındakine her durumda işe yarayacak tavsiyelerde bulunmak, kulluk çizgisinde yapılan işi - amel - destekleyici manevi açılımlara vesile olabilmek de Allah için birbirini seven kişilerin atlamamaları gereken bir sorumluluktur. Her anımızda ve her işimizde Allah'ın yardımına ihtiyacımız olduğunu, bunun "kul" oluşumuzdan kaynaklandığını hatırlamak ve hatırlatmak da bu sorumluluğun bir parçası olmalı.

Hayırlı amelin, az da olsa sürekli olarak yapılan olduğunun bilinciyle düşündüğümüzde hadisimizde geçen duaya ve böyle duaları bize hatırlatan dostlara / dostluklara ne kadar ihtiyacımız olduğunu bu kez daha derinden anlıyoruz.

r5r44d0or4h.jpg

 
  
 
''SENİ SEVİYORUM'' diyebilmek...

Ebû İdris el-Havlânî rahımehullah’dan şöyle dediği nakledilmiştir:

Dımaşk mescidine girmiştim. Bir de ne göreyim, güleç yüzlü bir delikanlı ve başına toplanmış bir grup insan. Bunlar bir konuda görüş ayrılığına düştüler mi hemen o delikanlıya başvuruyor ve fikrini kabulleniyorlardı. Bu gencin kim olduğunu sordum. Bu Muâz İbni Cebel radıyallahu anh’tır” dediler.

Ertesi gün erkenden mescide koştum. Baktım ki o genç benden evvel gelmiş namaz kılıyor. Namazını bitirinceye kadar bekledim sonra önüne geçerek selâm verdim ve:

– Allah’a yemin ederim ki ben seni seviyorum, dedim.

– Allah için mi seviyorsun? dedi.

– Evet Allah için, dedim. O yine:

– (Gerçekten) Allah için mi seviyorsun? dedi. Ben de:

– Evet,( gerçekten) Allah için seviyorum, dedim.

Bunun üzerine elbisemden tutarak beni kendisine doğru çekti ve şöyle dedi.

– Kutlarım seni. Zira ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim:

Allah Teâlâ, “Sırf benim için birbirini seven, benim rızâm için toplanan, benim rızâm uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızâm için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hakederler buyurmuştur.”(Muvatta’, Şa’r 16)

ALLAH İÇİN SEVDİĞİNİZE SEVDİĞİNİZİ SÖYLEYİN

Hz. Peygamber’in vâli, Kur’an muallimi ve komutan olarak görevlendirdiği büyük sahâbî Muâz İbni Cebel’i Dımaşk mescidinde, halkın rağbet halkası içinde gören ve tanıyan Ebû İdrîs’in duyduğu heyecan ve ona bir an önce kavuşmak, sevgisini ve saygısını sunmak için gösterdiği tatlı telaş ne kadar hoş değil mi? Ne demişler: Altının kıymetini sarraf bilir”.

Bu büyük tâbiî, yakaladığı büyük fırsatın heyecanı ile mescide er-kenden koşmuş, fakat sevdiği büyük sahâbînin kendisinden daha erken davranıp önceden geldiğini ve nâfile namaz kılmakta olduğunu görmüştür. Ona duyduğu saygıdan ötürü bir köşeye çekilerek namazını bitirmesini beklemiş ve sonra yine son derece edepli davranarak tam önüne geçmiş ve selâm verdikten sonra “Ben seni seviyorum” diye sevgisini arzetmiştir. Hz. Muâz’ın Allah için mi seviyorsun?” diye tekrar tekrar sorması, sevgideki kalitenin ne olması gerektiğini gözler önüne sermektedir. Ebû İdrîs’teki sevgisinin, beklenen kaliteye sahip olduğunu tesbit edince de, ona büyük müjdeyi vermiştir. Allah için beslenen sevginin karşılığı, Allah tarafından sevilmektir.

Bu sonucu, Hz. Peygamber, açıklamakta olduğumuz hadîs-i kudsî ile bildirmiştir. Demektir ki Allah rızâsına yönelik her duygu ve yapılan her iş, Allah’ın sevgisini kazanmakla sonuçlanmaktadır. Bu büyük bir mutluluktur. O halde mü’minler, sevgilerinde ve işlerinde “Allah için” olma özelliğini yakalamaya bakmalıdırlar.

HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

1- Sevdiği insana “Ben seni seviyorum” diye sevgisini bildirmek sünnettir.

2- Allah için birilerini sevmenin ve ilişkilerini bu uğurda geliştirmenin mükâfatı, Allah’ın sevgisini kazanmaktır.


3- Beşerî ilişkilerde ahlâkî kurallara uymak, olgunluktan kaynaklanır.

Kaynak: Riyazüs Salihin – Hadis-i Şerif Tercümesi

alıntıdır...
 
    
Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun
Kusuru örtmeyi marifet edin kendine
İşte o zaman kusursuz olursun

Hz Mevlana


ckbvzrkwsaeu3ygr1j24.jpg
 
    
"Sevdiğinize sevdiğinizi söyleyin!"


Günümüz insanının yaşayış biçiminden ve insanlarla olan ilişkisinden çok uzak olan bu kıymetli öğüt, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in az bilinen, az uygulanan, ama çok önemli hadis-i şeriflerinden biridir: "Sevdiğinize sevdiğinizi söyleyin!"

Peygamber Efendimiz (sav) sahabelere, kendi eşlerine, ailelerine ya da mümin kardeşlerine olan sevgilerini içlerinde saklamamalarını, sevdikleri kişilere bu sevgilerini mutlaka haber vermelerini, sevgiyi dışa vurmanın, açık bir şekilde göstermenin bir güzellik olduğunu, bunu yapmamanın ise kalpte burkuntu oluşturabileceğini söylemiştir. Peygamber Efendimizin kendisinin de sahabelere olan sevgi ve muhabbetini sıkça dile getirip, "Allah'a yemin ediyorum ki ben seni çok seviyorum" dediği birçok hadiste yer almaktadır.

Ne yazık ki günümüzde sevgiyi göstermek, en güzel kelimelerle, aşkla ve coşkuyla sevgiyi ifade etmek bir acizlik ve küçük düşme olarak algılanıyor. Sevgisini ifade eden kişi toplum içinde şaşkınlıkla karşılanıyor, utandırılarak ya da yerilerek bir daha sevgisini ifade edemeyecek hale getiriliyor. Bu nedenle kimse birbirine olan sevgisini, muhabbetini dile getiremiyor, karşısındaki kişinin güzelliklerini içinden geldiği gibi ifade edemiyor, iltifattan ve sevgi sözcüklerinden titizlikle kaçınıyor. Yanlışlıkla ağzından samimi bir şekilde kaçan sevgi sözcüklerini ise ne şekilde geri alacağını bilemiyor.

Oysa sevgi, Allah'ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir. Her insan hayatı boyunca çok sevdiği, güvendiği, yakın hissettiği kişilerle birlikte olmak ister. Tüm güzellikleri o kişilerle paylaşmak ister. İnsan sevdiği bir kişinin mutluluğuyla daha çok mutlu olur. Sevdiği kişi rahatsa o daha rahat eder, sevdiği kişi güvendeyse o da kendini güvende hisseder. Allah'ın verdiği nimetlerin birçoğu, asıl değerini, gerçek sevgilerin ve dostlukların yaşandığı ortamlarda bulur. Örneğin, gördüğü güzel bir manzaradan zevk alan bir insan, duyduğu heyecanı sevdiği biriyle paylaşmak ister. Ve bu paylaşım onun zevkini kat kat artırır. Aynı şekilde en muhteşem ziyafet sofrası ya da en güzel, en gösterişli ev bile, tek başınayken insana çok fazla çekici gelmeyebilir. O güzellikler ancak kişi sevdikleriyle birlikteyken hak ettiği anlamı kazanır. Çünkü Allah insan fıtratını, sevmekten ve sevilmekten zevk alacak, dostluktan ve yakınlıktan hoşlanacak şekilde yaratmıştır. Sevgi hiçbir maddi değerin yerini dolduramayacağı çok büyük bir zenginlik, çok büyük lütuf ve Allah'tan büyük bir nimettir.

Sevginin olmadığı bir hayatın hiçbir anlamı, değeri olmaz. İnsanlara, çocuklara, hayvanlara, bitkilere kısaca çevresinde gördüğü her şeye derin bir aşkla muhabbet duymayan bir insanın ruhu kapkaranlık, yüzü donuk, bakışları fersizdir. Tüm bedeniyle, tavrıyla, sözleri ve mimikleriyle sevgisizliğin katılığını, sertliğini yansıdır. İşte bu nedenle de şu an dünya üzerinde yaşanan sevgi yokluğu insanlar üzerindeki en büyük belalardan biridir. Yapılması gereken şey ise sevginin önündeki tüm engelleri kaldırarak, karşılıksız, beklentisiz, sadece Allah aşkına dayalı bir sevgi ruhunu tekrar canlandırmak; sevmekten, sevdiğini ifade etmekten, sevgide sabretmekten korkmamak olmalıdır.

alıntıdır...
 
    
”Sevilen insan sevgisini insanlara veren insandır.”

”Maharet güzeli görebilmektir,Sevmenin sırrına erebilmektir. Cihan, alem herkes bilsin ki şunu; En büyük ibadet sevebilmektir.” (Yunus Emre)

”Keşke sen ben olsan; Seni sevmenin ne kadar zor olduğunu anlasan. Keşke ben sen olsam; Bu kadar sevilmenin tadını çıkarsam.” (Özdemir Asaf)
 
    
 
 
Üst Alt