BİLGİ Kudret Bahs

EFSANE GENC

Active Member
Nisan Forum Üyesi
Katılım
9 Nis 2020
Mesajlar
192
Tepkime puanı
58
Puanları
28
Yaş
37
Konum
Kayseri-Develi
KUDRET BAHSİ


Hıristiyanlar, dilleri ile Allahü teâlânın kudret sahibi olduğunu söylemekle berâber, Allahü teâlâ için âcizlik isnâd ettikleri de mâlûmdur. [Daha önce bildirdiğimiz gibi] Tevrât (Ahd-i Atîk) muharreftir. Tevrâtta Allahü teâlânın âlemi altı günde yaratıp, yedinci günde oturup istirâhat ettiği bildirilmektedir. Tekvînin ikinci bâbının başında, (Ve Allah yaptığı işi yedinci günde bitirdi. Ve yaptığı bütün işten yedinci günde istirâhat etti. Ve Allah yedinci günü mubârek kıldı ve onu taktîs etti. Çünki Allah, yaratıp yaptığı bütün işten o günde istirâhat etti) denilmektedir. [Bunun için hıristiyanlar haftanın yedinci günü olan (Pazar) günü çalışmaz, istirâhat eder, tâtîl yaparlar.]

Allahü teâlâ, [hâşâ] bir marangoz gibi çeşidli âletlerle mi yarattı da, bu yorgunluk hâsıl oldu? Tekvînin otuzikinci bâbının yirmidördüncü ve devamındaki âyetinde, [hâşâ] (Ya'kûb yalnız başına kaldı ve seher sökünceye kadar bir adam onunla güreşirken, Ya'kûbun uyluk başı incindi. Ve Rab dedi: Bırak gideyim. Çünki, seher vakti oluyor. Ve Ya'kûb dedi: Beni mubârek kılmadıkca, seni bırakmam. Ve Rab ona dedi: Adın nedir? Ve o dedi: Ya'kûb. Ve Rab dedi: Artık sana Ya'kûb değil, ancak İsrâîl denilecek. Çünki, Allah ile ve de insanlarla uğraşıp yendin) demektedir.

Ey hıristiyanlar! İnsâf ediniz. Allahü teâlâ yarattığı kul ile sabaha kadar alt üst olup, güreş tutup, yakasını Ya'kûb aleyhisselâmın eline vermiş ve yakasını kurtaramamış! Hiç böylesine âciz bir ilâh olur mu? Allahü teâlâ, elbette böyle şeylerden münezzehdir.

Müslümanların [temiz] îtikatlarına göre, Allahü teâlâ, her mümkini yaratmaya kâdirdir. Kudret sıfatı ile muttasıftır. Kudret, ezelî bir sıfat olup, te'alluk [irâde, arzu] ettiği şeye te'sîr eder, yaratır. Böyle olduğunda, bütün müslümanlar ittifâk etmişlerdir. Allahü teâlâ, kudretinin te'alluk ettiği herşeyi yaratmaya kâdirdir. Yaratılan herşey Onun kudreti ile var olmuştur.

Allahü teâlânın kudretinin te'alluk ettiği herşey, kudretin te'alluku, yâni yaratılması husûsunda müsâvîdirler. Çünki mümkindirler, mahlûkturlar. Kudret sıfatı, vâcib-ül-vücûd ve mümteni' [var olamaz] olan şeylere te'alluk etmez. Te'alluk [irâde] etmesi, mümteni'dir, imkânsızdır. Mümkin olmak, yâni var ve yok olabilmek, mümkinâttan olan bütün varlıklar arasında müşterek bir vasftır. Mümkinâtın [mahlûkatın] hepsi, kudret sıfatı te'sîr edince, var veya yok olmaktadırlar. Allahü teâlânın kâdir olması zâtındandır. Bu husûs, kudretin te'alluk ettiği bütün varlıklar için müsâvîdir.

Allahü teâlânın kudreti, mahlûklardan [varlıklardan] bazısına mahsûs olsa idi, bunun bir sebebi olması lâzım olurdu. Bu ise, [hâşâ] Allahü teâlânın kemâlinin başka bir şeye bağlı olmasını Îcap ettirirdi. [Çünki bu hâl, Allahü teâlânın kudretini, bazı varlıklara sarf etmeye mecbûr kılan bir sebep olmasını Îcap ettirirdi.] Bu ise, noksanlıktır. Noksanlık ise, ilahda bulunamaz.

Hıristiyanlara göre, Allahü teâlâ, [hâşâ] her şeye kâdir değilmiş. Çünki, Tevrâtta yazıldığına göre, Allahü teâlâ, (Benî İsrâîl ile Kenân diyârına berâber gideceğim. Boruyu kuvvet ile çalsınlar ki, ben de işitebileyim) demiştir. Müslümanların îtikatına göre, Allahü teâlâ her şeyi işitici ve görücüdür. Fakat Allahü teâlâ göz ve kulak [ses ve ışık] gibi vâsıtalardan münezzehdir. [Görmesi ve işitmesi vâsıtasızdır.]

Hıristiyanların îtikatına [inancına] göre, Allahü teâlâ, Îsâ aleyhisselâma hulûl etmiştir. Onların Îsâ aleyhisselâm için, Allahdan Allah, Nûrdan Nûr dediklerini, daha önce bildirmiştik.

Müslümanların îtikatına [inancına] göre, Allahü teâlâ, başka bir şeye hulûl etmekten münezzehdir. Çünki, bir şeyin başka bir şeye hulûlü iki yolla olur. Birincisi, bir şeyin mekânına hulûl olur, yâni girilir. İkincisi ise, sıfatına, mevsûfa hulûldür. Allahü teâlâ, herhangi bir mekâna hulûl etmekten münezzehdir. Bunun delîli, Allahü teâlânın mekândan ve bir şeye cüz, yâni bir şeyin parçası olmaktan münezzeh olmasıdır. Çünki, mekân ile bir şeye cüz olmak, cismlerin ve cisme âid şeylerin husûsiyyetlerindendir. Hâlbuki, Allahü teâlânın cism olmadığı, cisme âid husûsiyyetlerin onda olmadığı, delîllerle isbât edilmiştir. Böyle olduğu, bütün âlimler tarafından ittifak ile bildirilmiştir. Sıfatın mevsûfa hulûlü yolu ile, Allahü teâlânın bir şeye hulûl etmesinin muhal olmasına gelince, bu ve başka yollarla olan hulûl şeklleri, Allahü teâlânın (vâcib-ül-vücûd) olmasına muhâliftir [aykırıdır]. Çünki, bir şeye hulûl eden, elbette o şeye muhtaç olur. Gerek cismin mekâna hulûlü, gerekse arâzın [sıfatın] cevhere [maddeye] hulûlü veya sûretin [şeklin] maddeye yâhut sıfatın mevsûfa hulûlü, hükemâya [felsefecilere] göre hulûl etmek değil, sâdece bir vasıftan ibârettir. Hülâsa, hulûl eden şey, hulûl ettiği mahalle muhtaçdır. [Bu ise, ilah için muhaldir.]

Hıristiyanlara göre, Allahü teâlâ maddedir ve cismdir. Çünki, Tevrâtta tekvînin birinci bâbının yirmiyedinci âyetinde, (Allahü teâlâ insanı kendi şeklinde yarattığı için sever) demektedir. Hattâ hıristiyanlar, kiliselerine çeşidli resmler, heykeller [putlar] yapıp onlara tapınırlar. (Allahü teâlâ göklerde oturur. Yer, Onun ayağının basamağıdır) diye inanırlar.

Allahü teâlâ, hıristiyanların bu îtikatlarından ve böyle şeylerin hepsinden münezzehdir. Bu husûs, Ehl-i islâm (müslümanlar) ile eski yunan filozofları arasında ittifaklıdır.

Böyle olduğunun delîlleri kelâm kitaplarında yazılıdır.

Yine hıristiyanlar, ([önceden zikrettiğimiz gibi], Âdem aleyhisselâmdan meydana gelen zelleden [hatâdan] dolayı, Îsâ aleyhisselâmın zamanına kadar, dünyaya gelen bütün insanlar ve bütün Peygamberler , [günah kirine bulaşmış olduklarından] Cehennemde azâb olunacakları ve [hâşâ] Allahü teâlâ, bu büyük günahı affetmek için bir çâre bulamayıp, biricik oğlunu yahudiler elinde çeşidli hakâret ve işkencelerle öldürtüp, sekiz gün Cehennemde yaktıktan sonra, bunların affına çâre bulduğu) inancındadırlar.

Müslümanların îtikatına [inancına] göre, Allahü teâlânın üzerinde bir hâkim ve Ondan hesap soracak bir kimse yoktur. Allahü teâlâ gafûrdur, yâni affı, mağfireti pek çoktur ve rahîmdir. Günah işleyip, tevbe etmeden ölen bir kulunu dilerse affeder, dilerse, günahı kadar azâb eder. [Bütün kullarını affedip, Cennetine koysa, ihsânına muvâfıktır. Bütün kullarını Cehenneme atsa, adaletine muvâfıktır.] Allahü teâlânın, kullarının afvına, biricik oğlunu katletmekten başka çâre bulamadığı husûsu, çok garîb bir şeydir. Hâlbuki papazlar, köy köy dolaşıp hıristiyanların günahlarını [belli ücret karşılığı affettim diyerek] affetmekte, papalar da, Cennetin anahtarlarını cebine koymuş, tapusunu almış [gibi], Cennetten karış karış yer satmaktadırlar. [Papazların, bu işlere esas aldıkları İncîl âyetlerini yukarıda bildirmiştik.]

Hıristiyanların Peygamberlere olan hurmetlerine [!] gelince, her bir Peygambere bir dürlü günah isnâd ederler. Peygamberlere isnâd ettikleri bu çirkin şeylerin, en aşağı bir papaza dahî isnâd edilmesini câiz görmezler. Meselâ, Lût aleyhisselâmın [hâşâ] sekr hâlinde mubârek kızları ile zinâ etmesi, [Tekvin: 19-33, 34, 25] Yehûdânın gelini ile zinâ etmesi, [Tekvin: 38-13, ...18] Dâvüd aleyhisselâmın Uryânın zevcesi ile zinâ etmesi, [II Samuel: 11-2, 3, 4] Süleymân aleyhisselâmın puta tapması, iftirâları gibi. Hıristiyanlar, Îsâ aleyhisselâmın oniki havârîsinin nübüvvet ve resûllüklerine inanırlarken, bunlardan Yehûdânın, otuz dirhem rüşvet alıp, Îsâ aleyhisselâmı yahudilere teslim etmesi, Petrus resûlün [Îsâ aleyhisselâmın yahudilere yakalandığı gece] horoz üç defa ötünce, üç defa Îsâ aleyhisselâmı tanıdığını inkâr etmesi, resûl Pavlosun da onaltı, onyedi sene Îsâ aleyhisselâma îman edenleri çeşidli ezâlarla katlettirmesi ve havârîlerden bir resûlün de, diri diri derisini yüzdürmesi ve bu Pavlosun îman ettiğini bildirmesi ve hıristiyanların îtikatına [inancına] göre, Pavlosun [hâşâ] Mûsâ aleyhisselâmdan eftal bir resûl olması ve sünnet olmak yerine vaftîzi, İncîlde ve Tevrâtta açıkça bildirilmiş bir iş olan, oruç ibâdeti yerine perhîz yapmağı ihdâs etmesi ve İncîlin ve Tevrâtın bir çok ahkâmını değiştirmesi îtikatları, Peygamberlere olan yukarıda zikrettiğimiz iftirâları gibidir.

Hıristiyanlar, Îsâ aleyhisselâma ülûhiyyet isnâd etmek için, her Peygambere bir günah isnâd ederler. Hıristiyanlarla yapılan bir münâzara toplantısında, Îsâ aleyhisselâmın ülûhiyyetini iddiâ eden bir papaza, bir islâm âlimi tarafından delîlinin ne olduğu sorulunca, cevabında dört delîlim vardır diyerek, bunları saymaya başlamıştır:

(Birinci delîlim, Babasız yaratıldı) deyince, islâm âlimi, (Âdem aleyhisselâm hem annesiz, hem de babasız yaratıldı. Melekler de baba ve annesiz olarak yaratıldılar. [Meleklerde erkeklik ve dişilik yoktur.] O hâlde, Âdem aleyhisselâmın ve meleklerin de, Îsâ aleyhisselâm gibi [hâşâ] ilah [tanrı] olmaları Îcap ederdi) diye cevap verdi. Papaz buna (cevâb vermedi). Bunun üzerine, ikinci delîline geçti.

(İkinci delîlim, Îsâ aleyhisselâmın ölüleri diriltmesidir) deyince, islâm âlimi ona, (Tevrâtta yazıldığına göre, Benî İsrâîl Peygamberlerinden birkaç Peygamber de, ölüleri diriltmiştir. Bilhâssa Mûsâ aleyhisselâm, canlı olmıyan asâyı, diriltti. Bunların da hâşâ Allahü teâlânın oğlu olmaları lâzım gelir) diye cevap verdi. Papaz, buna da (cevap veremedi). Bunun üzerine, üçüncü delîline geçti.

(Üçüncü delîlim, Îsâ aleyhisselâmın semaya kaldırılmasıdır) deyince, İslâm âlimi, (Îsâ aleyhisselâm çeşidli hakâretlerle katlolunduktan sonra, semaya kaldırıldı diyorsunuz. İdrîs aleyhisselâmın da, hayatta iken izzet ve rif'at ile semaya kaldırıldığı hıristiyanlar ile müslümanlar arasında ittifaklıdır. Bunun için, İdrîs aleyhisselâmın, Allahü teâlâya oğul olmaya daha lâyık olması lâzım gelir) diye cevap verdi. Papaz buna da (cevap veremedi). Bunun üzerine dördüncü delîline geçti.

(Her Peygamber günah işledi. Fakat, Îsâ aleyhisselâm günah işlemedi. İşte bu ülûhiyyet sıfatıdır) deyince, islâm âlimi (Hangi Peygamber günah işledi) diye sorunca papaz, (Dâvüd aleyhisselâm) dedi. İslâm âlimi (Ey papaz! Bu sözünle sen yahudilerden daha kötü, daha aşağı oldun. Çünki, dört İncîlde de, Îsâ aleyhisselâmın dâimâ, Dâvüd oğlu Îsâ diye, kendinden bahs ettiği yazılıdır. Sizin inancınıza göre, [hâşâ] Dâvüd aleyhisselâm zânî olunca, Îsâ aleyhisselâmın kendisi için Dâvüd oğlu demesinin [hâşâ hâşâ] veled-i zinâyım demek olduğunda şüphe var mıdır? Ey papaz! Îsâ aleyhisselâmın kudretini, önce ülûhiyyete, ilâhlığa çıkarıp, sonra da veled-i zinâ derecesine indiriyorsun. Bu ikisi arasındaki tezâd [zıdlık] ne kadar çoktur) deyince, papaz yine (cevap veremedi). Gayet utanarak, hayret içinde, oradan ayrıldı gitti.

Hıristiyanların garîb îtikatlarından birisi de, Allahü teâlânın fadl ve keremi ile, kulları arasından seçerek gönderdiği Peygamberlerin hepsine günah isnâd edip, günahkâr bildikleri hâlde, kendi aralarından seçtikleri papaların mâsum olduklarına inanmalarıdır. Ne büyük ahmaklık! Haşr sûresinin ikinci âyetinde meâlen: (Ey basîret sahipleri [Allahü teâlânın emrine nazar ederek düşünün de] ibret alınız) buyurulmuştur.
 
  
 
Emeklerin için çok teşekkür ederim...
 
    
Emeğinize sağlık, paylaşım için teşekkür ederiz..
 
    
Emeğinize sağlık ...
 
    
 
 
Üst Alt