BİLGİ Kınamayınız, Kınadığınız Şey Başınıza Gelmedikçe Ölmezsiniz.

HANIMAĞA

EMEKLİ ADMİN
Nisan Forum
Katılım
13 May 2012
Mesajlar
35,477
Tepkime puanı
8,887
Puanları
250
Kınamayınız, Kınadığınız Şey Başınıza Gelmedikçe Ölmezsiniz.



4ymfztpm5dr.jpg



"Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz." (Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, no: 2778; Bkz: Keşfu'l-Hafa, 2/265)
Bu hadiste de ifade edildiği gibi, insanların kibirlenmesi, başkasına karşı kendini üstün görmesi ve başkasını kınaması gibi büyük sözler konuşması doğru değildir ve bir gün kendi başına gelmesi de muhtemeldir.

İnsan hem aciz hem de fakir bir varlıktır. Fakirlik denilince sadece mali yönden zayıf olmayı anlamak eksik olur. Her türlü mali imkanı yerinde olan insanlar da sonsuz bir fakr içindedirler. Allah’ın sonsuz ihsanlarına daima muhtaçtırlar.

Sonsuz aciz ve yine sonsuz fakir olma insanın iki temel özelliğidir.

İnsan saç yapmaktan âcizdir, ama ona ihtiyacı da var; saçın fakiridir. Göz, kulak, burun, dudak da yapamaz.; ama bunların da fakiridir. Ne kalp yapmak elinden gelir, ne ciğer ve ne böbrek; hepsinin de fakiridir.

Atlıyoruz diğer organları ve dış dünyaya geçiyoruz: Dudağının önünde nöbet bekleyen havadan, toprağa, suya, güneşe, aya kadar nice mahlûkatı yapmaktan âcizdir ve bunların her birinin de fakiridir.

İnsanın sonsuz fakrını (fakirliğini) bir misalle açıklamaya çalışalım:

Bir adam düşününüz. Ayağına bol gelen eski ayakkabılarını sürterek yürüyor. Elbisesi yetmiş yamalı, kumaşın aslını ayırt etmek güç. Üzerinde bir gömlek; düğmeleri dökülmüş, rengi ağarmış. Onu görseniz “ne fakir adam” der ve acırsınız. Hükmünüz doğrudur, acımakta da haklısınız. “Acaba bu adamdan daha fakir birisi olabilir mi?” diye düşünürken, birden hayâlinizde “giydiklerinin hiçbiri kendi malı olmayan” bir diğer fakir canlansın. Bu adamın fakirliği öncekinden çok daha ileridir. İşte o ikinci fakir biziz, hepimiz, bütün bir insanlık âlemi.

Başımız mı bizim, gövdemiz mi, kollarımız mı? Hepsi Hakk’ın mahlûku.
Bacaklarımız mı bizim, ayaklarımız mı, parmaklarımız mı? Hepsi Rabbimizin ikramı…
Aklımız mı bizim, kalbimiz mi, hâfızamız mı? Tamamı Allah’ın ihsanı…
Biz kendimize mâlik olmadığımıza göre, bizden daha fakir kim olabilir?

Madem insan fakirdir. Elinde olan hiç bir şey onun değildir. Kendi malı olmayan bir şeyden dolayı övünmemelidir.

Acz ve fakrını unutup başkasını küçük görme hastalığına kapılan insan, tövbe istiğfar etmeli ve bu hastalıktan kurtulmak için nefsini ibadetlerle terbiye etmelidir.


Vefalı olmak,
Allah'ın razı olduğu şekilde yaşamaktır. Allah’ı sevmek ve onun razı olduğunu bilmek soyut bir durum olduğu için anlamak zordur. Bir insan "Ben Allah’ı seviyorum." diyebilir. Fakat bu durum içimizdeki bir duyguyu anlattığından dolayı, dışımızda bunu göstermemiz gerekir.

Diğer taraftan, Allah bizden razı mı? Biz onun yanında nasıl bir kuluz? Bu sorular da aynı şekilde anlaşılması zor konulardır. Bunu anlamanın da bir yolu olmalı.

İşte hem bizim Allah’ı sevdiğimizin anlaşılması, hem de Allah’ın bizden razı olduğunu anlamanın yolunu şu ayeti kerime de Allah’ımız bildiriyor.

“Ey Muhammed deki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun, ta ki Allah ta sizi sevsin.” (Âl-i İmran, 3/31)

Dikkat edilirse Allah’ı sevmemizin göstergesi Hz. Peygamber Efendimiz (asm)'e uyarak İslamı yaşamaktır. Biz Peygamberimiz (asm)'e uyarak hayatımızı yaşarsak, netice de Allah’ın da bizi sevdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Mesela, babanızı ve annenizi sevdiğiniz nasıl anlaşılır. Onların isteklerini yapar, memnun olmadığı şeyleri de terk ederseniz, o zaman sevdiğiniz ortaya çıkmış olur. Onlar bize demeseler bile biz bundan anlarız ki onlar da bizi seviyorlardır. Tam tersi olsa dediklerinin hiç birini yapmam ama, kalbime bak onları çok seviyorum dese kime inandırabilirsiniz.

Demek ki Allah Peygamberimiz (asm)'i bir model olarak yaratmış ve en güzel örnekleri onda göstermiş. Bize de, eğer beni seviyorsanız, size peygamber gönderdiğim Hz. Muhammed (asm)’e uyunuz. O takdirde anlayın ki ben de sizi seviyorum.

Sözün özü: Allah’ın bizi sevdiğinin göstergesi, bizim ne kadar Hz. Muhammed (asm)’e benzediğimizdir. Ona göre sonuca varabiliriz.

Size, bize ve tüm insanlara yol haritası Kur’an ve sünnettir; bundan başkasını size tavsiye edemeyiz. Yani Kur’an'ı ve sünneti Rasulullah (asm)'i kendimize rehber edinmek, kendimizi onlara endekslemek ve imani bahis ve kitapları tefekkür ile okumaktır. Yani imanın ve Kur’an'ın anlattığı ve bahsettiği Kur'anî ve imani kitaplar bulabilseniz veya bu konuları tefekkür ve mütalaa eden şahsiyetlerle beraber olmakla onlardan istifade edebilseniz, sizin hem dünyanıza hem de ahiretinize faydalı olacaktır.

Namazları vaktinde kılmak, büyük günahlara dikkat etmek ve namazın arkasındaki tesbihatı yapmak ayrıca sizi tekamül ettirecektir.

Sorularla İslamiyet
 
  
 
emeginize saglik hanimaga paylasim icin tesekkürler
 
    
Emeğine sağlık Hanımağa, paylaşım için teşekkürler...
 
    
Konu Güncellendi..
 
    
 
 
Üst Alt