Ey Beni Benden Alan İlk Ve Son AŞK

*Azra*

VİP ÜYE
Özel Üye
Katılım
7 Nis 2012
Mesajlar
667
Tepkime puanı
33
Puanları
28

Ey Beni Benden Alan İlk Ve Son AŞK(C.C) .


Yine yağmur yağıyor.
Yine bulutlar hüzün selinin mürekkebinde, siyahı boyadı gökyüzüne.
Bulutlar baharın sevdasına ön hazırlık yapıyor.
İnsan yanılmanın baharında siyah bulutlar çağırıyor.
Bugünün sevdasında bir baharı daha bitirdi gönül.
Ve cumaydı ya ve Sana aşktı ya.
Öylesine dalmışken ben ve deniz dışında vurgun yemişken ben…
Ve Sendin baharın solan yüzünde açan kır çiçeğim(c.c)
sevda rengim ve ey sevgili Rabbim(c.c)
Donarken bakışlarım ötelerin ötesine.
Ve dalmışken bu akşamın pencereye vuran soğuk yüzüne.
Sözlerim kalmışken kafiyesiz ve kalmışken öksüz yetim.
Yüreğimin görünen yüzünden sayfalar bir bir yırtılırken geçmişe,
ağlıyorum şimdi hicran ile sezsizce.
Donuk bakışların buz karası sevdasında bir güneş daha batırmak.
Aldanmak ve aldanışların şafağında bir zemheri yudumlamak.
Kar beyazında kor kırmızısının ateşinde yanmak.
Yanmak ve Sana(c.c) yakılmak seherinde baharın.
Secde aydığında hüzünleri aşka çeviren Yüz(c.c).
Gel ki gönlüm yığınlar arasında öksüz.
Mürekkebin karasına hicran boyadılar.
Dokuduğum halının son ilmiğine hasret sardılar.
Hal perişan kal perişan bende ki ben perişan.
Ey aydınlığın gül güzeli (s.a.v) vur yüzüme güneşten sıcak.
Ruhum senin ellerine muhtaç.
Ağmamam ki bilsen sana ihtiyaç.


Ey beni benden alan ilk ve son AŞK(C.C) .
 
  
 
Ey Çöl Ceylanı Anlat Bana

Ey çöl ....

Nazlı kum taneleri sana o serencamı anlatsın, başımdan geçti an be an...
Meğer bir masalmış, yaşadım sandım, güz cennetleri yalan!
Düşmüş zavallı gülücükler, gösteriş düşkünü kahkahalar ...
Hayat bir rüya, sevdaları anlatan ninniler serapmış...
Bildim, ona giden ateşten yollar tekr...tek bir sevgili var gönlümü alan...
Duy beni ey çöl, duy ki deryalar senin olsun...


Ey çöl ceylanı,
Geceler gibi karanlık gözlerin gözlerim, yüreğimdir kirpiklerinde incileşen yaş,
Hangi müjdeler başına kutlu tacdır, haydi söyle...
Saba rüzgarları sana hangi esrarlı ilahiyi fısıldadı yavaş yavaş ..
Bana mutluluğun adını söyle !! Güle hasret su yanar mı çölde?
Ya gül gülce düşler mi aşk ile yanan şeyda bülbülleri ,
Anlat!! Karanlık gecelerime nur üstüne nur gelsin...



Ey çöl yılanı,
Hasretin hasretimdir ki nice yıl bekledin o kutlu sevgiliyi...
Göz bebeklerinde durdu mu o muhteşem zaman,
Alemlere rahmet gül yüzlüyü gördüğün an,
Kalbin hangi aşk diyarlarına açtı kanat ...
Ya güvercin ne dedi, ankebut nasıl dile geldi, anlat , haydi anlat!
Anlat ki odlara bulanmış garib gönlüm huzur bulsun...


Ey çöl doğanı,
Kanadında yaşayan hürriyet ki gönlümdür ve seninle sırdaş.
Hangi şahikalarda nöbetlerdeydin, hangi leyli selamındır,
Sevda deryalarında kimi aradın, kiminle oldun yoldaş?
Gözlerin...Ah...Sevgiliyi aşkla bilen gözlerin ne güzel,
Hikayen cennetlerden renk almış, canım cananına feda,
Söyle bana, ruhum alemlere rahmet olanın sırrını bilsin...


Ey çöl fidanı...
Acelen neydi büyümek için , hangi elleri bekledin ufuklarca sabırlarda?
Gölgen O gül yüzlünün huzurundayken boyun büküp bekledin mi öylece?
Gönlün hangi kutsal yangınların suyunu içti kana kana,
Anlat bana, cennetinin adı nedir, dualarının esrarı ne?
Mekanlar ötesinde kiminlesin can cana?
Söyle, sabır taşlarımda açan yaz çiçeğim nasıl solsun...


Ey çöl bebeği,
Tan yerinde için için ağlıyorsun, yüreğinde boncuklanan yaşlar benim,
Ne olur benim olsun o bebeklik rüyaların, saflığına bana ver,
Ve düşlerinde yaşadığın o sırdır ki kesreti vahdete bağlar...
Gül yüzlü sultana hazılık mı tepelerde dönenen o kutlu izler ?
Vur topuğunu taşlara ne olur, vur, bir daha vur!
Ruhum yıkansın , avuçlarıma zemzem deryaları dolsun...



Ey Çöl Cananı,
Beklediğin benim de şah damarımdır, benimdir gözlerindeki ay ışığı inci,
Niye çöllerdesin, hangi aşk yıldızlı gecelerce güzel kıldı seni?
Kim muştuladı sana zamanları zamansız kılan sevinci...
Ölmek ölmeden nasıl bir kaderdir ki satırlarında sevgilinin adı gizli,
Yalan dünya heybende, şafaklarına Adn cennetlerinden haberler var ,
Fısılda ne olur o ilahi aşkı , ezel ile ağlıyan ruhum gülsün



Ey çocuk,
Anladım, ezelden bilinirmiş bütün sorularım , cevaplar bir,
Zaman bir rüya, yalancı engel, ufuklarda güllerin sultanı.
Aşk onu terennüm eder , goncalaşır özü, huzurla buluşur canı,
Ol aşk ile yıldız kesmişse çöl, sen selam içinde selamdasın,
Nazlı ilahiler diyarındasın, dualardadır gül dudakların...
Yakarışına yüreğimi kattım, senindir artık ömrüm,
Güllerin en güzelini ver bana, adı Muhammed Mustafa(s.a.v.) olsun...
 
    
Ağlamışsın! Kirpiklerine Nazar Boncuğu Gibi Astığın Hüzünlerden Belli

astığın hüzünlerden belli.
Çığlıksız yaşayamıyorsun artık.
Kudüs'ü mazaret gösterip,
sancıdan kıvranan saçlarını esmer tenli çocukların Filistini gözlerinde vuruyorsun.
Ne desem sana, ne söylesem bilmiyorum!
İncinmişliğimi, tükenmişliğimi kızıl topraklara döküp öyle geldim gözlerine.
En biçimsiz yanlarıma Bediri gözlerini sürdüm: Yeşile kestim,
aşk oldum sonra...
Uhud'un sargılı başındaki çöl rüzgarıyken...



Bir sana ağladım, bin sana düştüm.
Açtım yelkenlerimi gözü doymaz acıya karşı.
Ey Aşk! Avare cümlelerin tırnak diplerinde mi çiçeklenir senin gülüşlerin?
altından mı toplarsın Kan bulaşığı postalların Necef suretli yüz parçalarımı?
Ne olur! Çekme ellerimden aşka buladığın zülüflerini.
Yoruldum hayatımı ipuçlarına bağlamaktan.
İhtilallerden sağ çıkmayı başaran yüreğimi tufan kılıklı şafaklara gömmekten usandım.
Ne olur! Fütursuz karnavallardan geriye kalan bu denizi küllendirme,
kelamların acziyetini kuşandığı yerde.
Ey Aşk!
Gün olur; sende düşersin aşkın ahtapot kollarına.
Yana yana üşürsün kalbindeki buzdağının eteklerinde.



Usta biliyor musun?
''Süsle beni ey aşk!
Geçtiğin yerleri öpüyorum''
deyişinden bu yana hiç üşümemiştim ayaz çağlar arasında.
Korkmamıştım meydan muharebelerine yalın yürek girmekten.
Ama şimdi, Kızıl Deniz'in ötesinde boğuluyor kabuğuna sığmayan hülyalarım.
Yankısızlığımda bir gece ''sus'' oluyor gömülü umutlarıma.
Ey Aşk! Bugün ne Yusuf'um ne Yakup.
Sadece kendi içini parçalayan gözlerim,
Mısır'a vurgun, Kenan'a sevdalı.
Ayaklarımın dibindeki denize yığılan Ramallah'ta kurşuna dizilmiş türkümdür.
Zaten hiç beceremedim yaşamayı.
Varsın dolaşsın Azrail'in elleri ensemde!
Ölsem ne gam.


Ben Rüzgar'ım, sen Aşk.
Ne yöne essem yüzümü sana çarpıyorum.
Yüzüm iklim iklim sana bulanıyor.
Ey kurbanı olduğum gül!
Bu infaz, bu katliam, bu gidiş niye?
İçimde yığınlarca ceset varken nasıl yaşarım ben söyle?
Hani, ''Ay düşünce denize seni hatırlarım'' diye haykırmıştın ya!
Kurumuş dudaklarımı kan dolu kadehlere gömerek,
içimin duvarına vuran bu çığlığına yasladım kulaklarımı.
Hadi öp düşlerimi yanıyorken hala buselerinin menekşesi.



Zulmetin iflah olmazlığından esiyorum divaneliğine.
Kanıyorum utangaç karanfilleri basarken sermest yarama.
Ki ben Rüzgar'ım!
Seni bulmadan ıslatamam kanatlarımı.
Savuramam ıslığımın damlalarını ıslak yanışlarına.
Gardiyanıyım sakıncalı aşkların!
Tutuklayamam seni tutuklanmadan ben.
Ki sen Aşk'sın!
Göçemezsin Sürgün Kentler'e sesi üç noktalı esişime ölü toprağı serperek.
Katillerini vuramazsın üç bölümlük oyun bitmeden,
perde kapanmadan.
Ki sen kalbimdeki bıçak sırtısın!
Kıyamazsın güneş saklısı sarı saçlarıma,
saçlarım gülüşünü öpmeden ey Aşk!



Seferini bitiremediğim müebbet düşmeleri,
çürümüş çatık kaşlarıma mühürlüyorum.
Esişimi astığım mum iplikleri
yol-yordam bilmeyen rüyalarıma darağacı oluyor.
Doymasamda kaçışlara,
seni geri çekilmeye kıyamıyorum.
Yani beni,
yani içimi,
yani intiharlarımı...
Bendesin, sendeyim!
Usta be!
Aşıkken ölmeden yaşayabiliceğim bir yürek var mı?
Gülmek istediğimde yüzümü rehin vermemi istemeyen bir gök tanıyor musun?
Ey Aşk!
Seni susmak için şiirlerimin bileklerini kesiyorum yirmiüçbin asırdan beri.
Sonra bir hastahanede gözümü narkozlara yatırıyorum.
Beyhude ölmüyorsun, susuyorum.



Sana gizli gizli eserken ispiyoncu yüreğim beni ihbar etmiş sabıkalı mevsimlere.
Şimdi, galeyana getirilen tipilerin sorgularındayım.
Oysa suskunluğum itiraf edemediklerimden ibaret:
Aşığım,
tehlikeliyim,
Aşk'a tanığım ve Aşk'tan sanığım.
Ben ki lanetlenmiş Kasırga Kavmi'nin tek varisi,
Rüzgar'ım.
SUSTURUN BENİ
 
    

Ahh gecem


Gündüzün kalabalık gürültüsüne inat


yalnız bir sessizlikle baş başa kalmanın ruha verdiği müthiş huzur
Sessizlikle anlam bulan düşünceler
Kalabalıkta kendine yabancı kıldığın kalbinle dertleşmeler
Derdine kalemini de ortak etmeler
ve masandan ayırmadığın çayın
Çay
kalem düşünce,hüzün,gözyaşı ve gece
Ve geceyi örtü yapan Rabbinin örtmesi elemlerini ,
onu düşünmekle onun kudretini ve lütfunu
Ah Leyl’im
hiç tükenmedi ki hiç bu yaşıma kadar sana dair sözlerim
Tüken(e)mezki leylim
Dostum
Şikayet etmedesin benden bilirim
Geceyi bir dinlenme olarak ikram eden
Rabbime ibadetle dinlenmediğim için,
Şikayetcisin bilirim
Leyl’im
Vefakâr dostum
Sen siyahsın
Siyah ki
örtücüdür
Ört günahlarımı SETTAR aşkına!
 
    
AŞIKLAR DİYARI


Dinle beni yüreğim
sadece ve sessizce dinle
ve selam et yüreğim
sevdaya aşka dair ne varsa hepsine selam et



Bir yalvarışla çıkmıştık yola biz
bir haykırışla
umutlarımızı anlatmıştık susayan gönüllere
biz sevdanın esiriydik yüreğim
biz aşk askeriydik



Şimdi bir köşede bükükse boynumuz
ağlıyosak hala,incilmişsek yine toparlanma zamanı yüreğim
bu yolda acının adını GÜL koyduk biz zehirin adını BAL koyduk biz
itselerde, herkesi DOST bildik biz
bilelim yüreğim hep böyle bilelim biz



Dertlere siper olma zamanı,gönüllerde sevda olma zamanı
yüreğim kışın bahar olma zamanı
hadi bir umut yine kalkalım ayağa
hadi silelim gözyaşlarımızı
kimse görmesin bilmesin ağladığımızı dostumuz olan geceyi bekleyelim yüreğim
vede bizi yalnız bırakmayan yıldızlarımızı
onları dost seçtik biz kendimize
çünkü hem çok uzaktırlar hemde çok yakındırlar



vede



ışıklarıyla geceyi ne güzel aydınlatırlar örtsün yüreğim gece bütün yaralarımızı saklasın bizim gözyaşlarımızı
elimizi kaldırdık ya semaya biz
UNUTMA yüreğim biz istedik
AŞIK olmayı RABBİMİZDEN
biz istedik dertleri can-ı gönülden
gelsin dedik sevginin fedakarlığı olacakdı elbet



Yüreğim AŞIKLAR için burası sadece bir gölgelikti yani okadar kısaydı
O yüzden AŞIKLAR buraya hiç kıymet vermediler
kimseyi incitmediler
değmezdiki zaten bir gölgelikdi bura onlar için
onların yurdu AŞIKLAR DİYARIYDI



ne kadar uzağız dimi yüreğim oraya gayret yüreğim
gayret ve az sabret yüreğim
kapı kapı dolaşma zamanı şimdi
sevginin sahibini anlatmak için kovulsakda anlatma zamanı yüreğim aşkın sahibini tanıtmak için
anlatalım haykıralım ve yanalım yüreğim nereye gidiyor bu insanlar diye
ağlayalım yüreğim ağlayalım
bize sevgiyi öğretmişti RABBİM



sevgiyi tanımamız için bize anne baba eş dost göndermişti ama bunlar araçtı yüreğim basamak basamak HAKKA ulaşmak için sevmekti yüreğim sadece onun için



Hüzün mevsiminde dökülen yaprak gibiyiz savrulduk heryere
kaybettik benliğimizi
unuttuk nerden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi
ve şimdi yüreğim
hatırlama ve hatırlatma zamanı



gözler sahtelikleri gördü hep
eller sahteye uzandı hep
kaç el yetim başını okşuyor yüreğim
kaç el bir gözyaşı siliyor
oysaki bu eller bize yüreklere dokunmak için verilmişti



ve kaçımız şimdi gerçekleri görüyor
kaçımız işine geleni görüyor
oysa yüreğim bu gözler hakkı görmek için verilmemişmiydi
ve kaçımızın kulağında
sevgi sözcükleri çınlıyor
kaçımız iyi şeyler duyuyoruz
oysa bunların hepsi bize bir duyguyu büsbütün yaşamak için verilmişti
AŞK
işte ozaman göz onu görürdü, kulak onu duyardı, ayak ona varırdı, el ona uzanırdı



Hasret yükünü sırtlayarak çok yollar aldık gözyaşlarımızı gönlümüze akıttık ve yüreğim senle beraber kanadak,
acıtıldık, incitildik,itildik
varsın yapsınlar yüreğim
biz burda kalıcı değiliz
varsın yapsınlar yüreğim biz lanet edici değiliz
her şeyi gören her şeyi görüyo yüreğim sen üzülme mahzun olma



Umut hayalimiz olsun
sevdamız sermayemiz olsun
gözlerimiz ışığımız olsun
sözümüz özümüz olsun
halimiz aşkımız olsun
benliğimiz HAK ESİRİ olsun
güneşimiz rüyamız olsun
ve bir gün öldüğümüzde
ADIMIZ AŞIK KONSUN



hep diyorum ve hep diyeceğim yüreğim sanma AŞK kolay değildir
AŞIKLAR DİYARINA varmak kolay değildir bedelde herşeyi ister
AŞIKLAR kendilerini düşünmezlerdi kendileri yoktiki zaten onlar hiç buraya ait olmadılarki
onların yaşadığı acıları yaşamadan bu yolda sana yol yok yüreğim yol yok



ve yüreğim yine gitme zamanı
 
    
Sessizlikden Damlalar

Bilmiyorum!


Susuyorum artık.Sustukça susuyorum. Sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma
sarılıyorum


Ama yine de
saplanıyor yüreğime bazı kelimeler
Bazıları da acıtıyor üstelik?




Söylesene yüreğim ,


Acıtmıyor artık değilmi bizi , acıtmıyor artık kalbimizi ,,,


Susmayı biz istemiştik aslında ,


İstemiş ama bir türlü geçekleştirememiştik ,


Rabbim öyle bir hal ihsan ettiki ikimize ,


Artık istesekte konuşamayacak ,


Konuşsakta , kimseye bir şey anlatamayacaktık ,,,


Ve evet ,


Artık , SUSTUK ,


Susmayı , sahibinden yaralı bir kalp , acıyan bir yürek teslim ederek , hoş bir tebessümle aldık ,,,



Ve biliyormusun ?



Yanmakta güzel , acı çekmekte ,,,


Çünki çok değerli bir sahibi var ikimizin yüreğinde ,,,


ALLAH var...
 
    
Kalbe Dokunan İncidir Aşk


kalbe dokunan incidir aşk
vuslatı hayal ederken hasret ateşinde yanmaktır
nefes alırken var'lığını her bir zerrene çekmektir aşk
kalbin yanışı, aslına uzana ellerin boşluklarda kalmasıdır
yanmak ama başka
için kavrulur, kor olur yakar yüreğini
ses çıkarmazsın adı aşk
sevgilinin hasretidir yakan
sevgilinin sevgisine ulaşmak sevdasıdır
bazen yokluktur;sanki hiçbir şeye sahip değilmişçesine
bazen varlıktır ki o sevgilinin varlığı dünyada hiçbir şeyle kıyaslanamaz
o öyle bir sevgilidir ki, bir bakışı alemi küle çevirir
o öyle bir yar’dır ki onun sevgisi ömrüne en büyük hediyedir
zamanı varlığı ve yokluğu diye ikiye ayırmaktır aşk
çölleri yurt edinen bedeni güneşin yakamayışı
ayağına batan binlerce çakıl taşının kanattığı yaraların sızını duymayışıdır aşk
dünya nimetlerinden yoksun kalış
rızkının yalnızca “aşk” olduğuna şükretmektir aşk
su değil, onun bir bakışıyla susuzluğa kanmaktır
bal değil, onu sevmek öyle tatlıdır ki hiçbir tat o olamaz
yakar ciğerini belki, bakışı yoktur su niyetine ama tatlıdır işte;adı AŞK
ölümü özlemek
kapı eşiklerinde ölüm meleğini beklemek bazen
ama sığınmak Yaradan’a
ölümü güzel kılacak sevgiyi dilenmek her duada
yaşadığın her dakikayı onu severek geçirmenin hazzına varmak
bir dirhem daha fazla sevebiliyorum diyerek her geçen saniyede O’na şükretmektir aşk
sevgilinin hayaliyle kucaklaşmak
o güzelin kapısına serilip ayaklar altında kalmaktır
çarmığa gerilip kızgın demirlerle dağlanırken Allah demektir;adı aşk
tonlarca ağırlıktaki kayanın altında Bilal’i Habeşi olmaktır aşk
Eyyüb as sabrı,yunus as duası,Yusuf as gibi kuyularda uyanmaktır
aşk benliğini yar’a boyamaktır
ben demeden o olmak
aynada ona bakmak
kanın damarlarından çekilişini gidişiyle hissetmektir
en çok haykırmak istediğinde kainata
dayanılmaz olduğunda bütün sancıların
sevgisine sığınıp susmaktır
sorulara verecek cevap o iken yok demektir
kapılar ardında kalırken her adımda yar’sız kalmaktır aşk
ama yar’sız kalırken yar’a uzanmaktır
bilmez kimse çektiğini
anlamazlar ne hissettiğini
yemekten, içmekten kesilirsin de kınar seni bakışlar
ama açlık yoktur ki
onu sevmek doyuruyor
rızkını Yaradan en fazlasından veriyor
aşk böyle bir şeydir işte
ben aşkı en azıyla yaşıyorum
en az bu kadar sevebiliyorum
bir gün vuslata erdiğimde
yar’ın karşısında yar varsa
işte aşk o zaman benim yeniden doğuşum olacak



aşk bende,ben Yaradan’da, Yaradan aşk’da
 
    
Güller "SEN"siz Ağlar EFENDİM!!!

Güller "SEN"siz ağlar EFENDİM!!!
Bir veda hutbesiyle ayrildin aramizdan
Sonra sahabelerin birer birer ardından
Bizimde bahtımıza acı yalnızlık düştü

Anladım bülbül, gül'e neden küstü
Sene 632
Ne hicranla yıkanmış bir yıl
Evrenin tüm saatleri ayrılığa kuruldu
Ashabın hıçkırıkları tüm şiirlerin fonuydu
Bir tepeye tırmandım,
Ceylan vari adımlarla ağır ağır
Bu veda haberini duymaktansa ashab
Razı ebediyen olmaya sağır
Ümmetim dedin,
Ümmetim dedin
Belki bu size son seslenişim bilemem
Dedin ve yangın düştü
Yüzbin sahabe'nin kalbine aniden
Korkarım Ebu Bekr'in (ra) saçına ak düşürür bu veda
Korkarım Ömer'in ( ra) yüzüne tebessüm uğramaz bir daha
Bedel-i Haram'da hiçbir ayrılık böyle can yakmadı
Yusuf'ların yüzüne hicran beni düştü
Mecnunların derdi başka,
Leylalar anlamadı
Yetimlerin de başını okşayan bir mübarek elin vardı
Şimdi yoksun
O yetimlerin de başı tozlara bulandı
Bu ayrılık Yakupları,
Tekrar kör edecek korkarım
Korkarım Yusuflar,
Tekrar dönecek zindanlara
Ferhatların tırnakları dayanır mı bilmem
Sen gittin
Yalancı güneş kaldı ufkumuzu aydınlatmaya çalışan
Tadı yok güllerin artık,
Onlar da yalan
Sen yürürken Mekke sokaklarında
Adım adım
Ardında gülden güzel kokun kalırdı
Rüzgarlar öpmeden geçmez saçlarını
Ceylanları bile,
Kendinden geçiren güzel gözlerin vardı
Şimdi yoksun
O güzel kokunu da
Bizden zalim bir rüzgar aldı
Anaları sütten kesti bu veda
Bebeklerin emdiğinin zehirden farkı yok
Ya seher kuşları,
Kimin için söylesin şarkılarını şimdi
Vefakar örümceğin,
Yeni bir ağı örmeğe takati yok
Ömer'in (ra) kamburu arttı diyorlar
Yokluğunun ardından
Ali'yi (ra) dert sardı
Dertleşeceği sırdaşı yok
Bilal'in de (ra) boğazında düğüm düğüm nefes
Zira çağırırken ümmeti Namaza
Hayyaelfelah hayyaelfelah
Gelenler içinde
Ümmetin Efendisi (sav) yok
Şimdi anladım
Yıldızlar neden ardından
Birer birer etmekte firar
Anladım
Kırlangıçlar neden bu kadar kısa yaşar
Anladım
Kelebekleri ateşlere sürükleyen aşkının sırrını
Şimdi anladım
Bebekler neden ağlayarak doğar
Sen niye ağlarsın ey Osman (ra)
Zira vuslatın ancak ömrün kadar
Ben yanayım halime bir kandil gibi
Usul usul
Zira benim konuşmam çok düşük bir ihtimal
 
    
Yüreğimde Bir Mahşer

Sükûtun kalbi Hıra beklerken seni lisan,
O ilâhi sırlar ki akar senden zamana
Secdeye kapanırken tebliğinle Müslüman
Melekler iner gökten zamana ve mekâna
Bir Kureyş kervanında yollarında dursaydım
Ey sevgili, aşkınla kalbimi doldursaydım



Mazlumların kanıyla kirlenmişti bu zemin,
Siyah adam rengini ağlardı duvarlara
O Habeşli Bilâl ki yanındadır Ömer’in
Ve her gün bir yüreği çeker aşkın yollara
Karanlık bir yüzüm var, ne çirkin bir köleyim
Kirlendi bu yüreğim, sana nasıl geleyim?



Mahzun dönüşlerinde taşlarken seni kahır,
Hüznün ki güzellerin alnında çizgi olur
Seni mahkûm ederken mahkûm olur bir şehir
Yarasalar ürperir, karanlıkta kaybolur
Ben Revaha değilim, seni nasıl bulayım?
Teslim olup Rabb’ıma zulmetten kurtulayım



Yüreğimden geçerken bu müminler ordusu,
Sina’da sessiz bir gül uzanırdı hasrete,
Akarken ruhumuza ellerinden bengisu,
Kavuşur günahkârlar senin ile rahmete,
Athalın kapısında bir ağ da ben kurayım,
Çölde seni arayan bir muhacir olayım



Büyülerken gözleri seraba akan renkler,
Ateşin ellerinde suyun izleri durur
Vaha ki yüreğine susuz yolcular bekler
Ve çirkin ilâhları kalbine hicran yürür
Mekânlarda bîkesim, susuzum avareyim
Hasret doluyum sana, çağır beni geleyim
Engerekler zehrini saklarken kâselerde,
Bir güneş dökülürdü gölgeler ürperirken,
Aşkın sardı âlemi İlâhi badelerde,
Söndü kahrın ateşi zamana sen yürürken
Hangi aşkın yüzünden karanlıktı kederim?
Yollarındayım şimdi sevgili peygamberim



Gücenirken sahraya su arayan ahûlar,
Sudan bütün âleme tükenmeyen deryayı,
Bu çölün seyyahları sende huzur buldular
Tebliğinle tanıdı, bu yeryüzü Mevlâ’yı
Kapında bir gedeyim, zalimlere şaşarım
Zamanın ırağında yalnız seni yaşarım



Mühürledim sesimi seni çağırmak için,
Gönlümü perdeleyen karanlığın ardından,
Yolunda bir Muhacir bir Ensar olmak için
Sürgün ettim kalbimi süflî arzularından
Yıllar yılı çöllerde o vahayı aradım
İsyan ettim çok zaman sözümde duramadım
Hırâdaki karanlık sardı ruhu yeniden,
O nâmahrem arzular akarken kalbimize,
Utanıyor yerle gök âlemler serverinden,



Tufan içimde ruhum, yüreğimde bir mahşer,
Ey alemlere rahmet.....Son müjdeci, son rehber
 
    
 
 
Üst Alt