Güzel Hikayeler ~BİR DİLİM PASTA~

MAVİBEYAS

♫ ♫ BALIM-FM ♫ ♫
Özel Üye
Katılım
23 Ara 2021
Mesajlar
1,552
Tepkime puanı
956
Puanları
113
Konum
İSTANBUL
Web sitesi
www.balim34.com
Dalgınlıkla mutfakta küçük bir pasta yaparak zaman geçirmeye çalışıyordu.Çok ama çok üzgün bir hali vardı. Sonra biran dikkat kesildi. Pencerenin korkuluğundan tutunmuş başını içeriye uzatan bir çocuğun pastanın mis gibi kokusunu kokladığını görmüştü... Bayan İsabel, elleri kir içindeki çocuğa sinirlenmiş,
-"Ne işin var penceremde? Evimi kirleteceksin. Siz üçüncü sınıf insardan rahat yokmu bize?Ülkemizi berbat ettiniz. Defol çabuk. Defol diyorum yoksa polis çağırırım.-"deyince korkmuştu çocuk. Polis çağırmaması için yalvarırken birtaraftan da derdini anlatmaya çalışıyordu.
-" Huzur evinin Müdüresi bayan İsabel değil misiniz? Size çok defa ulaşmaya çalıştım. Ama kapıdaki görevliler içeri bırakmadı beni. Bende arabanızı zorda olsa takip edip evinize kadar geldim. Yaşlı bir büyükannem var. Bakıma muhtaç. Kendim için birşey istemiyorum inanın. Ne olur onu huzur evine alın diyecektim. O yaşlı bir kadın. Ve benim yoksul hayatıma dayanamaz-" dediğinde polislere yakalanma korkusuyla da tir tir titriyordu adeta...
Bayan İsabel iğrenir gibi baktı çocuğa.Alay eder bir tavırla seslendi sonrada.
-"Senin içinde birşey yapmamı istermisin? Mesela okutayım istersen seni.Her halinden sokakta yaşadığın belli zaten.Ablan olarak görürsün beni.Bende seni kardeşim olarak... Sende benim için birşeyşer yaparsın karşılığında belki. Pul koleksiyonumu tamamlarsın.Her hafta kütüphaneye gidip bulmaya çalıştığım sevdiğim romanları bulup getirirsin yaşlı ablan için-"deyince çocuğun gözleri ışıl ışıl parlamıştı mutluluk gözyaşlarıyla...Mutfak duvarındaki asılı pek çok eksik rakamlı pul koleksiyonuna baktı neöli gözlerle sonra.
-" Bayan İsabel şaka yapmıyorsunuz değil mi? - "
-" Evet şaka ama önce sen başlattın. Şimdi defol evimden. Senin gibi üçüncü sınıf bir çocuğa da sakın yardım etmemi bekleme. Aklından bike geçirme -"dediğinde pencere korkuluklarından bıraktı ellerini. İki metreden aşağıya düşerken dizleri evin duvarına vurup kanamış, canıda fena halde acımıştı...Ama yüreği daha acıyordu duyduğu sözlerden. Sessizce, içli içli ağlamaya başladı pencerenin altında. Ağlamak, ağlamak saatlerce ağlamak istiyordu...
Anne babası ölünce ülkesindeki savaştan kaçıp sığınmacı olarak geldiği avrupa ülkesinde,herkes tarafından üçüncü sınıf insan gibi görülmek ne kadar da kötü birşeydi.Efrahim bir çocuktu... Sekiz yaşında, hayalleri, bu hayattan umutları olan bir çocuktu hemde...
Biraz önce bayan İsabel'in söylediklerine okadar inanmıştı biran için. Alışveriş merkezinden çıkan insanların ellerindeki çantalarını taşıdığı ve kimi zamanda çöplerden kartonlar bulup, doldurup sattığı, "çek çek" dediği el arabasını tutmuş bayan İsabel'in penceresine bakarken, göz yaşlarının görüntüyü bulanıklaştırmasıyla net göremiyordu artık pencereyi...
-"Görmüyor... Görmesini sağlamalıyım...Kör bir şekilde hayatına devam edemez-" deyip hıçkıra hıçkıra ağlayarak yürüyüp gitmişti sonrada ..
O günde tüm kurumları tek tek aradı bayan İsabel. Tek bir haber bile yoktu. Gönlünü kırdığı, üçüncü sınıf insan olarak sıfat taktığı Efrahim isimli çocuğun gözyaşları aklına dahi gelmiyordu o anlarda...Sadece kendi derdiyle ağladı dakikalarca. Ruhu derin bir azap çekiyordu... Evde duramadı daha fazla. Ve dışarıya attı kendini. Tüm gece o soğukta dolandı durdu sokaklarda. Ama eli boş dönmüştü yine eve...
Ertesi gün huzur evine giderken, kapıda bir gün önce azarladığı Efrahim'i görmüştü. Sanki hiç kırılmamış gibi öyle sıcak gülüsemiştiki bayan İsabel'e. "Günaydın" dahi desede, cevap verme tenezzülünde bulunmamıştı kibre bürünmüş kadın.
O gün belki elli dükkan ve antikacı gezdi Efrahim.Akşam üzeri ise bayan İsabel'in kapısının aralığından bir zarf bırakmıştı içeriye büyük bir mutlulukla... O günki tüm kazancını bu pullara vermişti. Ve onca insanı razı edebilmek için öyle garip işler yapmıştıki pulları onlardan alabilmek için. Kiminin ayakabılarını boyadı. Kiminin dükkanını temizledi. Kiminin ise köpeğini gezintiye çıkarmış, sokağındaki çöpleri toplamıştı... Ama en sonunda amacına ulaşmıştı Efrahim... Gecenin karanlığında bayan İsabel'in evinin kapısına bakarken insanlığı sınıf sınıf ayıranlara inat gülümsüyordu belkide...
On beş dakika sonra o zarfı buldu Bayan İsabel. Zarfı açtığında ise mutfaktaki tabloda asılı olan pul koleksiyonundaki tüm eksik pulların zarfta olduğunu görünce öyle tuhaf olmuştu ki için... Kim neden yapmıştı ki böyle birşeyi? Eksik pulları neden bilebilmişti peki?Tek tek nasıl aklında tutabilmişti? Yakın arkadaşlarının bir sürpriz yaptığını düşünüp durmadı üzerinde...
Ertesi gün kapısı vurulmuş ve kapıyı açtığında en sevdiği kitabın üçüncü sayısını gördüğünde öyle sevinmiştiki. İşten çıktıktan sonra yorgun argın kütüphaneye gitmek zorunda kalmamıştı. Bir sonraki ay aynı kitabın dördüncü sayısını, daha sonraki hafta ise beşinci sayısını kapısının önünde bulunca iyice meraklanmaya başlamıştı bu durumdan...Kim yapıyordu bütin bunları?
Bayan İsabel'in evinin önündeki duvarın arkasında saklanmış Efrahim'in ise yüreği huzur doluydu bayan İsabel'i mutlu ettiği için...Kadın kapısının önünde bir kitap bulduğunda, az ileride saklandığı yerde gülümsüyordu kendi kendine her defasında.
On beş gün geçmişti aradan.Israrla aradığı kurumlardan hala bir haber alamamıştı bayan İsabel. Ve bu durumdan okadar etkilenmiştiki. O gece kendinde değil gibiydi.Eski eşyaların olduğu odayı temizlerken dalıp dalıp gidiyor kimi zaman ise ağlıyordu... Bir yığın atılacak eşya çıkardı oradan. Ve gece karanlığında götürüp çöpe attı... Sonra ise gözleri pencerenin dibinde yola bakarken uyuyup kalmıştı yine...Bir haber beklediği okadar belliydiki?
Sabah uyandığında ise devletin huzur evine verdiği fon parasının olduğu bir gün önce bankadan çektiği parayı koyduğu çantayı arasada bulamamıştı evin hiçbir yerinde. Deliye dönmüştü o an... Koşup bütün evi aradı ama para dolu çanta yoktu. Akşam kendinde değilken eski eşyaların arasına karışıp para dolu çantayı da çöpe atmış olabileceğini düşünüp olanca gücüyle sokaktaki çöp kutusuna doğru koşmuştu... Ama ne kadar arasada bulamadı çantasını... Kesinlikle işine son verilecekti bu hatasından sonra... Tüm kariyeri lekelenecekti aynı zamanda... Gözyaşkarıyla öğleye doğru huzur evine gitti. Kapıdaki görevli bir misafiri olduğunu söyledi bayan İsabel'e. Perişan halde odasına gittiğinde hala ağlıyordu...
Biranda karşında aylar önce azarladığı sokak çocuğu, üçüncü sınıf insan olarak nitelediği Efrahim'i görünce şaşırmıştı. Efrahim içtenlikle gülümseyerek bir çanta uzattı bayan İsabel'e...
-"Yanlışlıkla çöpe atmış olmalısınız bayan... Dün gece çöpten kartonlar toplarken buldum bu çantayı. Hergün kolunuzda gördüğüm bu çantanın size ait olduğunu hemen hatırladım. Ve size getirdim. Üzülmenizi hiç ama hiç istemem. İsterseniz sayabilirsiniz. Ama bir dolar bile eksik yok içinde-"dediğinde öyle büyük bir pişmanlık yaşamıştıki... Çocuğun elinden çantayı alırken, o masum küçüğe söylediği acı sözler, şimdi genzini yakıyordu adeta...Efrahim arkasını dönmüş giderken,
-" Neden yaptın? Sana okadar kötü söz söylediğim halde hemde. Neden bu iyiliği yaptın bana çocuk? -" dediği an gözleri nemlenmişti Efrahim'in...
-"Siz kördünüz bayan.Kibir insanın gözlerinide, yüreğinide kör eder, hiçbirşeyi göremez derdi rahmetli annem.Ne insanın halinden, nede derdinden anlar... Ben halinizden anlamasam olurmuydu hiç? ... Hem pul koleksiyonunuzu tamamladığımda ve her hafta sevdiğiniz kitapları kapınıza buraktığımda mutluluğunuzu pencerenizden izledim...Bir insanı mutlu edebilmek kadar güzel birşey yok bu dünyada.Ve bunu yapabilmem için sizin sınıfınızda bir insan olmama da gerek yok. İnsanlar eşittir. Ve duygular hep aynı yaşanılır. Gülerkende, ağlarkende birbirininin aynıdır insan- "dediğinde on üç yaşlarındaki o küçük çocuğun kocaman yüreğine hayran olmuştu bayan İsabel... Elini tuttu çocuğun. Efrahim 'in öninde dizlerini üzerine çöktü.Ve gözyaşlarıyla defalarca öptü çocuğun ellerini... Ellerinin kirli olduğu umurunda bile değildi artık....
Yarım saat kadar sonra sevinç içinde çıktılar huzur evinden. Ve Efrahim'in mülteci olarak geldiği ülkede kaldığı harabe sokaktaki kulübeye gittiler büyük bir mutlulukla ve el ele... Bayan İsabel çatısı naylonlarla kaplı, etrafını çevreleyen delik deşik tahtalardan oluşan kulübenin kapısını aralayıp içeriye girerken, Efrahim'in bu harabe yerde nasıl soğuktan donmadığına hayret ediyordu...
İçeriye girdiğinde, kulübenin orta yerinde tekerlekli sandalyesinde oturan, üzeri battaniyelerle sarılmış kadına baktığında donup kalmıştı.. O an Efrahim,
-"Buraya geldiğim ilk hafta kulübemin yakınında buldum bu yaşlı bayanı.Hiçbirşey hatırlamıyordu. Bir hastalığı olduğunu anladım. Sordum soruşturdum kimse tanımıyordu. Polisten korkarım beni sınır dışı ederler diye. Polise de gidemedim. Ama sokakta bırakamazdım. Rahmetli büyük annemi andırıyordu yüzü.Onun yerine koydum. Büyükanne diye seslendim o günden sonra. İnsanın kimsesi olmayınca tutunacak bir dal arıyor. Bende bir dala tutunmak istedim. Kulübeme aldım. Ve o günden sonra elimden geldiğince iyi baktım ona. Ailesini bulana kadar benim büyükkannemdir. Bu yüzden yardım istemiştim sizden. Onu huzur evine alın istedim-"deyince, bayan İsabel hıçkırarak koştu yaşlı kadının yanına.
-" Annecim. Nihayet buldum seni... Bu nasıl olur? Ben... Ben inanamıyorum.-"deyip, ellerini yüzünü öpmüştü yaşlı annesinin. Tam bir yıldır kayıptı annesi. Ve artık annesinden umudu kesmişken bir mucize olmuştu işte.... Yüreği titreyerek baktı Efrahim'e.... Aylar önce onu ilk gördüğünde söylediği sözlerden şimdi okadar pişmandıki...
O günden sonra kimseye kibirle bakmadı bayan İsabel... Efrahim'i kardeşi olarak gördü. Ve okuması için elinden geleni yaptı... Bayan İsabel artık gerçekten görüyor... İnsanlara şeffat bir şekilde de bakıp, dertlerini anlayabiliyor...

Ve onlar çok güzel bir aile oldular artık.Efrahim büyüyüp, okulunu bitirdikten sonra elinde diplomasıyla kapısını çaldığında ablasının, koca bir tepsi pasta elinde olduğu halde açtı kapıyı bayan İsabel. Efrahim'i uzun seneler önce penceresinin korkuluklarında gördüğü an mutfakta yapmakta olduğu pastanın aynıydı tepsideki pasta... Ve o günkünden çok daha güzel kokuyordu... Bir dilim pastayı eline aldığında gözyaşlarına boğulmuştu Efrahim... Ve ablasına sarılıp yüzlerce defa teşekkür etti...
İnsanları sınıf sınıf ayırıp, fakirliğine,ırkına, diline, dinine göre ayırıp hor görmemek gerek.Doğru olan insanı insan olduğu için değer vermek...
YAZAR: Suat ÖZGE




279888430_14812823156uhjfj.jpg









 
  
 
Allahın bile sevmediği kibir çok güzel bir hikaye emeğine sağlık güzel anlamlı paylaşım için tşk
 
    
Emeğinize sağlık Meltem hnm.Paylaşıma teşekkürler...
 
    
Ellerine sağlık Meltem, Güzel paylaşım için teşekkürler...
 
    
Muhteşem bir yazı. Kibir gözleri de yürekleri de kör eder. Küçük çocuktan büyük ders. Emeğine sağlık Mavibeyas. Güzel paylaşım için teşekkürler.
 
    
Emeğine Sağlık Meltem Paylaşıma Tskkrr...Çok Hoş
 
    
 
 

Similar threads


Üst Alt