Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Dostlarım,
Bir önceki mektupta,
Size, şeytanı yazmış;
Ve onun albümünden,
İki motif çizmiştim...
İlgi çeker mi? diye,
İçimde kuşku vardı...
Ama.. Gördüm ki, konu,
Sizi fazlaca sardı...
O halde..
Yine ''Şeytan kanalı'' na geçelim;
Ekranda sizler için,
Bir senaryo seçelim...
Bakan, Sâfisefâ Bey
Kalfalık yıllarında,
Bilimlerle, ''film''leri
Yasal dozda karıştırıp;
Parakolik virüslerde,
Kondisyonlar geliştirdi...
Menkûl trafiğinde;
''Artan Yoğunluk'' diye
Bir sistem oluşturdu...
Bununla yetinmeyip;
O keskin zekâsını, daha da çalıştırdı,
''Vergi-Finiş'' tekniğini, sisteme alıştırdı,
Ve bütün kazancını,
Enerjiye dönüştürdü...
Şeytan bu yeteneği
Görmezlikten gelemez;
Bu akıllı kafaya, ilgisiz kalamazdı...
Üç başlı çengelini, Sâfisefâ'ya taktı;
İblisler derneğine murahhas üye yaptı...
İşte...
O günden sonra
Sayın Sâfisefâ Bey;
Otoban yola çıktı,
Vitesi beşe taktı,
Tam gaz, finişe kalktı...
Abra-kadabroloji
Anabilim dalından,
Oküs-Poküs antikorunun
Endikasyonlarından
Pozitif sonuç aldı,
Ve Bakan oldu....
Politik röntgenlere,
İnce teşhisler koydu.
Soydukça doydu,
Doydukça soydu....
.............................................................
Siyâsi arenada
İki dönem dalaştı;
Köşeleri;
İnanılmaz bir sür'atle dolaştı,
Işık hızına ulaştı...
Ne var ki, Sâfisefâ,
Bir gece yarısında;
Dönüş-yok turizmden,
Gidiş bileti aldı,
Kalkış saati çaldı,
Bakan koltuğu dahil,
Herşey dünyada kaldı...
Buradaki duruşması,
Görülmeye değerdi...
Temize çıkmak için, herkesi karaladı,
Her türlü varyeteyi, peşpeşe sıraladı.
Edebiyat pistinde, nutuklar yarıştırdı,
Dünyadaki siyâsi, şovlarla karıştırdı...
Kısacası dostlarım,
Mangalda lâf kavurdu,
Esti, esti, savurdu...
Ama gelin görün ki;
Buradaki mahkeme
Hiç ciddiye almadı,
O muhteşem (!) savunmayı,
Kayda değer bulmadı...
Bu mektubu okuyan,
Yarasız dostlarımız
Hiç endişelenmesin..
Yarası olanlar da;
Fazla eşelenmesin..
Haydi.. Yine o renkli,
Hayatınıza dalın;
Şimdilik hoşçakalın...
(1987)
Dostlarım,
Sağlığımda dilime
Gelen doğru sözleri;
Ağzımda biraz tutar,
Dokuz boğum gırtlaktan
Tekrar geri yutardım...
Sanki dokuz düğüme
Dokuz da, ben katardım...
Kovulmak korkusuyla,
Gece tedirgin yatar;
Dokuz köyün muhtarına,
Alkışlarla dem tutar;
Nabza göre, türlü türlü,
Şerbet yapar, satardım...
Ama, gelin görün ki,
Artık beni üzmüyor:
Ne sicille oynayan,
Müessese âmiri;
Ne de, her gün kırılan
Onurların tâmiri...
Ne patronun çatık kaşı,
Ne aybaşı, ne yılbaşı,
Ne emekli maaşı...
Ne terfi, ne kartvizit,
Ne de koltuk savaşı...
Şimdi benim herşeyim;
Bir garip mezartaşı...
Ama belki, onu da,
Bir gün biri kıracak;
Bir temel atmak için,
İki kazma vuracak;
Üzerime beş katlı
Bir apartman kuracak...
Varsın olsun dostlarım...
Burada biz ölüler,
Bunlara hiç aldırmaz;
Rahat yatağımızdan,
Başımızı kaldırmaz;
Ve hele, sizler gibi,
Taş sopa, saldırmayız...
Ne var ki, ölüleri;
Ben de yanlış tanırdım...
Sağlığımda, ne zaman
Süslü bir mezar görsem,
Sahibini kıskanır,
Onu mutlu sanırdım...
Oysa... Geldim gördüm ki;
Dünyadaki hesaplar,
Buraya pek uymuyor...
Buradaki görevliler,
Süslü püslü şeylere
Asla ilgi duymuyor;
Gümrük işlemlerinde,
Kefen hariç, hiçbir şeyi,
Şahsi eşya saymıyor...
Dostlarım,
Hani, bizim mahallede,
Bir Topal Tahsin vardı.
Kısmeti biraz dardı...
Bizler, her sabah onu,
Görür, ama görmezdik.
Ona, ''Gariban'' diye,
Selâm bile vermezdik...
Cenâzesi, bir sabah
Sessizce defnedilmiş,
Birkaç kürek toprakla,
İşi bitirilmişti...
Geçenlerde burada,
Bir gördüm ki Tahsin'i;
Yetmiş Hûri kuşatmış
Tahtının çevresini...
Şaşırdım birdenbire...
Dedim: ''Tahsin, ne iştir;
Saçaktan sultanlığa,
Bu nasıl yükseliştir? ...''
Tahsin, şöyle bir baktı,
Yüzüme derin derin.
Dedi: ''Dünyada körmüş,
Senin gönül gözlerin.
Sanma ki, ben aslında,
Topal bir garibandım...
Ben, yalnız burda değil,
Dünyada da sultandım...''
Duydunuz ya dostlarım...
Demek ki, biz herşeyi,
Öylesine görmüşüz...
Birer ''Bakarkör'' müşüz...
Sizlere çoktan beri, mektup göndermemiştim, ''Sivrisinek saz gelir, anlayana'' demiştim. Yıllarca bu ümitle, beklemiştim sürekli; Anladım ki; sizlere, davul-zurna gerekli...
Ne yazık ki; bizleri, yanlış tanıyorsunuz; Bir mezara atılmış, ceset sanıyorsunuz. Oysa bizler.. kaç bin yıl, geçse bile aradan; Her saniye, dünyayı izliyoruz buradan...
Akın akın geliyor, her gün yeni ölüler; Nice koyun sürüsü, nice çoban sülüler. Nice saddam, nice buş, nice zorba züppeler, Adâleti katleden, nice kanlı cüppeler...
Krallar, diktatörler, dalkavuklar, cellatlar, Ruhsatlı eşkiyalar, siyasi piskopatlar, Paraya secde etmiş, o tefeci zalimler, Zalime fetvâ vermiş, iki yüzlü âlimler...
Hepsi feryat içinde, îtiraf ediyorlar; ''Biz, ölümü bir yokluk sanıyorduk'' diyorlar. İnfâzın korkusuyla, titreşen o bedenler, Dünyaya dönmek için, rüşvet teklif edenler...
Görseniz, o medyatik prof.ların hâlini; Almışlar, milyonlarca insanın vebâlini. Kimi tutmuş, hukukta dengelerle oynamış, Siyâset kazanında, fokur fokur kaynamış...
Kimi ilâhiyatçı, saldırgan ve kibirli, Buradaki röntgende, şuuraltı çok kirli. Dünyada alkış için, takla atmış durmadan, Bir tek günü geçmemiş, müslümana vurmadan..
Kimi kitaplar yazmış, suları bulandırmış, ''Kanmayın'' diye diye, milyonları kandırmış, Kur'ân'ı âlet etmiş, her türlü fitnesine, Tapınmış mâsivanın, makam ve rütbesine...
Dostlarım! Bilmek için arkanızdan vuranı, Ona buna bakmayın, okuyun şu Kur'ân'ı. Bu şarlatanlar kadar, aklınız yok mu sizin? Kimsenin malı değil, o Kur'ân hepinizin...
Şeytâni davetlere, kalbinizi açmayın, İnsanı insan yapan, değerlerden kaçmayın, Birazcık ibret alın, tarihte nice puttan; Stalinden, Hitlerden, Firavundan, Nemruttan...
Mirasları.. Oburca, yediniz, bitirdiniz, O güzelim dünyayı, ne hâle getirdiniz. Hayvansal içgüdünüz, size meydan okuyor, Beyinler vıcık vıcık, her yer şehvet kokuyor...
Neden kullanmazsınız, akıl denen cevheri, Kur'ân bunu söylüyor, bin dört yüz yıldan beri. Şu dünya medyasının, pompasıyla dolmayın, İslâma karşı sakın, önyargılı olmayın...
Birkaç yobaz görüp de, küsmeyin dîninize, Bütün bu fotoğraflar, birer tuzaktır size. ''Çağdaş'' yobazları da, dostlarınız sanmayın, Dîne ''irticâ'' diyen, fitnelere kanmayın...
Fazla uzatmayalım, bozulmasın tadımız, Hiç kimseye hakâret, değildir maksadımız. Şunu unutmayın ki; ölümün şakası yok, Burada hiç kimsenin, kimseye bakası yok...